...Ben de darıldım onlara işte. Yolda, onlardan birini görünce, sıkılarak gülümsüyorum. İçimden geçenleri saklamak istiyorum. Onların içinden ne geçtiğini anlayamıyorum; yüzlerinden belli olmaz ki duyguları. Bu nedenle, yüzlerini görmek içime sıkıntı veriyor. Sıkıntıma onlar sebep oldu sanki. Hepsi de sanki hiçbir şey olmamış gibi rahatça yürüyor
Öncelikle yazarımızı da kitabı da bu platform sayesinde öğrendim.
Yorumlar sayesinde merak edip kitabı satın aldım.
İyi ki de almışım ve ve bu çok değerli hanımefendi yazarımızı tanıma fırsatına müşerref olmuşum.
İlk kitabı olmasına rağmen naif hassas detaylara önem veren ve kaleminin gücü ile adeta yaşatan bir anlatım ile dile getirilmiş
Ne kadar acıyorum kendime; bu yüzden başkalarına acımaya fırsat bulamıyorum. Bütün acımamı kendime harcadım.
Dilencilerden kaçıyorum. Biri yüzüme bakıp acıklı şeyler
anlatacak diye titriyorum. İnsanlık dışı oldum. Yüzümü
yerden kaldıramıyorum. İşim gücüm başkalarına haksızlık
etmek. Bu yüzden tutunamayanların arasında hakkım olan
yeri alamıyorum.
İnşallah, Müslümanlar da Tasavvufun Zenginliğini Keşfederler!
Bir de Türkiye'de iken zerrece tasavvufla ilgisi olmayan kimselerin, özellikle aydınlarımızın yurtdışına çıktıktan sonra tasavvufa ilgi duyması, Mevlânâ'ya âşık olması veya bir batılının Mevlânâ hakkındaki bir çalışmasının dilimize kazandırılması sonrasında Mevlânâ'ya yönelik
"Dinle beni Malkoçoğlu, doktorun iyisi az ilaç yazar ve şartlar ne olursa olsun, kolay kolay ameliyat demez. Bizim bir sözümüz var biliyorsun... Ameliyat olunacaksa, en az üç doktora soracaksın derler. Peki neden biliyor musun? Doktorun ben bile olsam, başka doktorlara da soracaksın. Şimdi... Doktor çok iyi... Kolay kolay ameliyat demiyor, az ilaç yazıyor, ya da yazmıyor diyelim... Kendini iyi hissetmedin, güvendiğin doktora gittin. Sorunun basit, ne derdin olduğu belli; nezlesin yahu... Derdin bu. O çok güvendiğin doktor, seni bir anda ikna edip burun ameliyatına sokabilir. Çünkü kızını ya da oğlunu Avrupa'da, Amerika'da okutuyordur. Ya da bilmem ne konaklarından aldığı evin iki taksitini ödeyememiştir. Adam babası gelse masaya yatıracak, seni hiç affeder mi?" Şimdi bu yazıyı okuyan doktorlar belki biraz kızacaklar ama bunu neredeyse yüz yaşına merdiven dayamış bir büyük doktor söylüyorsa, ben ciddiye alırım arkadaş Uzun yıllar önce rahmetli Sakıp Sabancı'yı muayene ettiğinde karaciğerinin üstünde küçücük bir tümör fark etmiş, ömrünün sonuna kadar senle yaşar, yeter ki kimse dokunmasın, demiş. Sonunda bir gün Sakıp Ağa'yı apar topar ameliyata aldıklarında "İnşallah vücuda sıçramaz" demişti. Ama o ameliyattan sonra ne yazık ki vefat etmişti Sakıp Ağa....
_Kanatsız uçmaya kalkışma!
_Ham, pişkinin halinden anlamaz; öyle ise söz kısa kesilmelidir vesselâm.
_O, kırmızı güldür, sen ona kan deme. O, akıl sarhoşudur, sen ona deli adı takma!
_Hakiki olan vaadleri gönül kabul eder; içten gelmeyen vaadler ise insanı ıstıraba sokar. Kerem ehlinin vaadleri görünen hazinedir; ehil olmayanların vaadleri ise
Nalıncı Baba
Padişahın İşi Ne!
Murad Han (III. Murad) o gün bir hoştur. Telaşlı görünür. Sanki bir şeyler söylemek ister, sonra vazgeçer. Neşeli deseniz değil, üzüntülü deseniz hiç değil. Veziriazam Siyavuş Paşa sorar:
- Hayrola efendim, canınızı sıkan bir şey mi var?
- Akşam garip bir rüya gördüm.
- Hayırdır inşallah.
- Hayır mı şer mi
İyi kalpli bir zenginin genç yaşta vefatı üzerine, üzüntüden kısa zamanda hanımı da ruhunu teslim etmiş. Tek vâris durumundaki kız çocuklarına, amcasını vasi tayin etmişler.
Kızın amcası zalim çıkmış ve kızın mallarına el koyduktan gayri bir de kendini hizmetçi
gibi kullanmaya başlamış. Yenge bir yandan, yeğenler bir yandan zavallı kızı hem itip