İnsan her şeye alışır diyorlar ya, öyle değil aslında. Başka çaren olmadığı için katlanıyorsun ama alışmıyorsun. Zaman geçirecek uğraşlar ediniyorsun kendine.
İnsan değil miyim ben? İnsan kördür; benden öncekilerin düştüğü çukura ben de yüzükoyun düştüm.
Reklam
İnsanlar şeyleri anladıklarını düşünürler, çünkü onlara aşina olurlar. Bu yalnızca yüzeysel bilgidir. Bu yıldızların adlarını bilen astronomun bilgisidir, yaprakları ve çiçekleri sınıflandırmayı bilen botanikçinin, yeşil ve kırmızının estetiğini bilen sanatçının bilgisi dir. Astronom, botanikçi ve sanatçının her biri kendi zihninin men zili
Sayfa 158 - Kaos
Dünya üzerindeki sanayi toplumunda okuryazarlık ve sonuç olarak yükseköğrenim yaygınlaştığı hâlde, eğitim- ögrenim alanındaki ilerleme ile yurttaşların etkin eleştirel düşünceden yoksunluğu arasında keskin bir karşıtlık vardır. Bir yandan okur-yazarlık artarken, televizyon, tüketicinin görüntülerle beslendiği, beynini değil de gözlerini ve kulaklarını kullandığı yeni tür bir cehalet yaratıyor. Özetle, verimliliği git gide arttıran makineler ürettiğimiz halde, insanın kendisi en önemli niteliklerinden bazılarını yitiriyor. Hep daha çok büyümekten, daha verimli olmaktan ve daha hızlı büyümekten başka hiçbir amacı ve vizyonu bulunmayan büyük örgütlenmenin yönettiği edilgin bir tüketici olup çıkıyor.
Bu ülkenin bütün ırklarını tek ırk, tek kalp, tek insan haline getiren İslamiyet olmuş. Biolojik değil, moral bir vahdet. Yani vahdetlerin en büyüğü, en mukaddesi. Aynı şeylere inanmak. Aynı şeyleri sevmek, aynı şeyler için ölmek ve yaşamak. Lazı, Kürdü, Arnavudu düğüne koşar gibi ölüme koşturan bir inanç bu. 600 yıl aynı potada erimek ve kainata meydan okumak, zaferden zafere koşmak, beraber ağlayıp, beraber gülmek. Sonra çözülüş, çürüyüş, kokuş. Ve bir mezarlık haline gelen memleket. Tarihin dışına çıkan Anadolu.
Sayfa 157
"Sen benimle oynuyordun. Benden nefret ediyordun. Çünkü sevgin nefrete dönüşmüştü. Hatta belki bir çeşit intikam alıyordun benden. Ben farkındaydım. Buna rağmen seni sevmeye devam ediyordum hala da ediyorum. Ben, sana hak vermeye çalışıyordum, veriyordum da. Oysa senin çektiğin acılardan belki daha da fazlasını ben de çekmiştim. Sen beni,
Reklam
Sevgili Dost! Bu sabah kuş sesleriyle uyandım.Ne güzel değil mi? Hayır,güzel değil! Açık penceremden ok gibi dalıp yastığıma saplanan karga sesleriydi. Kuş sesleri dediğimde aklına asla karganın gelmediğini biliyorum.Bu,karganın da bir kuş türü olduğunu bilmeyişinden değil,karganın türünün en önemli özelliği olan güzel bir ötüşten mahrum oluşundan elbette.Yüzümü yıkarken acaba diyordum;acaba türümüzün en önemli özelliklerini taşıyor muyuz?Hareketlerimiz ve sözlerimiz nerelere saplanıyor?Acaba 'insan' denince hatırlanıyor muyuz?
A. Ali Ural
A. Ali Ural
Her hikaye ; sonuçta insan varoluşunun bir hikâyesi değil miydi? Ve akıp giden hayatın....
Bu günlerde insanlar, akıllarıyla yiyorlar, bedenleriyle değil. Birçok insan, yediği şeyde monosodyum glutamat olmasını önemsemi yor ve yalnızca dilinin ucuyla tat alıyor, böylelikle de kolayca kan dırılıyor. İlk önceleri, insanlar sadece yaşadıkları için ve yemek lezzetli olduğu için yerlerdi. Modern insanlar, eğer ayrıntılı tatlandırıcılar kullanmazlarsa, yemeklerin tatsız olacağını düşünmeye başladılar.Eğer yemekleri lezzetli yapmaya çalışmazsanız, doğanın bunu za ten yaptığını görürsünüz. Dikkat edilecek ilk husus, yiyeceklerin kendiliklerinden lezzetli oldukları bir yaşam şekli sürdürmektir, ama bunun yerine bugün, bütün çaba yemeklere tat katmaya gitmektedir. İronik bir şekilde, lezzetli yemekler hepten ortadan kalkmıştır. İnsanlar lezzetli ekmek yapmaya çalıştılar ve lezzetli ekmek yok oldu. Zengin, zevk verici yemekler yapma çabasıyla işe yaramaz yemekler yaptılar ve artık insanların iştahları tatmin edilemiyor. En iyi yemek hazırlama yöntemleri, doğanın narin tatlarını koruyanlardır. Çok eski zamanların gündelik bilgeliği, insanların, güneşte kurutulmuş salamura, tuz salamurası, kepek salamurası ve miso salamurası gibi değişik şekillerde sebze salamuraları yap malarıyla sebzenin kendi tadının da korunmasını sağlamıştır. Yemek pişirme sanatı, deniz tuzu ve çıtırdayan bir ateşle başlar. Yemek, aşçılığın temel ilkelerine duyarlı biri tarafından hazırlandı ğında, doğal tadını korur. Eğer yemek, pişirilme sonucunda garip ve egzotik bir tat kazanırsa ve bu değişikliğin nedeni yalnızca damağı memnun etmekse, bu sahte bir pişirmedir
Sayfa 144 - Kaos
Çok az şeye sahip olan değil, ihtirasından çok şeyin hasretini çeken insan fakirdir. Hayatımızı şekillendiren gerçekler değil düşlerimiz olmalı.
Reklam
Ölüm denen sey neydi? Bunun yanıtını öyle gösterişli sözlerle veremezdi: O bu yanıtı içinde hissediyordu. O ona bütün benliğiyle sahipti. Ölüm bir mutluluktu öylesine büyük bir mutluluktu ki, ona ancak Tanrı'nın izniyle kavuşulabilirdi, o son derece acı veren yanlış yola sapmaktan bir geriye dönüş, ağur bir yanlışın düzeltilmesi, en korkunç zincirlerden ve engellerden kurtuluştu. Yaşamın sona ermesi ve bedenin parçalanması mı? Böyle boş kavramlardan korkanlara gerçekten acmak gerekirdi! Neydi sona erecek olan ve neydi parçalanacak, parça parça olacak şey? Senin su bedenin... şu kişiliğin ve karakterin, hantal, inatçı, kusurlu ve her türlü nefrete layık bu "engel, başka bir şey, daha iyi bir şey olma engeli"! Her insan bir hata, bir yanlış davranış değil miydi? Dünyaya gelir gelmez sıkıntı ve üzüntü içinde geçecek bir esaret zincirine bağlanmıyor muydu? Hapishane! Hapishane yaşamı! Her yerde zincirler ve engeller bekliyor insanı! insan, kişiliginin demir parmaklı penceresinden çaresizce bakar kendisini çepeçevre saran bu hapishane duvarlarına, ta ki ölüm gelip onu evine ve özgürlüğüne çağırıncaya kadar...
İyi ve kötü
“Bir şeye, kendi kullanımına göre, iyi ya da kötü olarak değer veren insan iradesidir. İyi ve kötü sadece insanın düşüncesinde ve iradesinde var olur, şeylerde değil.”
Okumak ve Yazmak Hakkında
Ben yalnız da dans etmeyi bilen bir Tanrı'ya inanırdım. Ve şeytanımı gördüğümde, onu gerçekten derin, ağır ve ciddi buldum: Ruhuydu bu ağırlığın, içine düşüyordu her şey. Öfkeyle değil, aksine gülmeyle öldürür insan. Haydi şimdi. Haydi, ağırlığın ruhunu öldürelim. Öğrendim ben yürümeyi, o zamandan beri koşturuyorum kendimi. Öğrendim ben uçmayı, o zamandan itibaren kımıldamak için itilmeye ihtiyacım kalmadı. Şimdi hafifim, şimdi uçuyorum, şimdi kendimi altımda görüyorum, şimdi Tanrı benim içimde dans ediyor.
Sayfa 36 - Kapra YayıncılıkKitabı okuyor
“ Din gösterişi barındırmaz. Din, söylemlerin davranışlarla tutarlı olmasını gerektirir……… İki tip insan vardır. Birincisi, dini malzeme zannedip insanların önüne sürükleyen insan modelidir. İkincisi ise böyle bir model karşısında cevabı veren kişinin de insanı değil dini suçlu bulmasıdır.”
Ruhta, istemekle vazgeçmenin bir med ve cezri (gelgit) vardır, insan ona hâkim olmalı. - Şüphesiz, fakat bu hakimiyet kolay mı? - Kolay değil kâbil. (aynı coğrafi bölgede yaşanan insanlaron oluşturduğu sosyal birimler)
1,500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.