Atatürk’ün tezi ne idi? Tanzimatın yapamadığı yapılmadıkça, medreseden yetişme şeriatçıların vicdanları üzerindeki egemenliği yıkılıp lâyik bir devlet sisteminde dünya işlerini yalnız akil yolu ile çözüp çevirmedikçe, dini sadece Tanrı ile kulu arasinda bir vicdan işi olarak bırakmadıkça, baştaki istibdat yıkılsa bile, Tanrı adma toplumu hükmü altında tutan geri medrese şeriatçılığının yarattığı yığin despotluğu önlenmedikçe, insan lâyik ve müsbet ilimlere dayanan eğitimle değiştirilmedikçe, toplumu değiştirmeye, ilerlemeye, kalkındırmaya, vicdan ve kafa hürriyeti yolundan siyasî hürriyete kavuşturmaya, rejimi devamlı ve kararlı bir hürriyet rejimi yapmaya imkân yoktu. «Bilâ kayt ve şart hâkimiyet’i milliyye» Atatürk devrimcili- ğinin tek amacı idi.
Eğer desen: "Kader bizi böyle bağlamış. Hürriyetimizi selbetmiştir. İnbisat ve cevelana müştak olan kalb ve ruh için kadere iman bir ağırlık, bir sıkıntı vermiyor mu?" Elcevab: Kat'â ve aslâ!.. Sıkıntı vermediği gibi, nihayetsiz bir hiffet, bir rahatlık ve revh u reyhanı veren ve emn ü emanı temin eden bir sürur, bir nur veriyor. Çünki insan kadere iman etmezse, küçük bir dairede cüz'î bir serbestiyet, muvakkat bir hürriyet içinde, dünya kadar ağır bir yükü, bîçare ruhun omuzunda taşımaya mecburdur. Çünki insan bütün kâinatla alâkadardır. Nihayetsiz makasıd ve metalibi var. Kudreti, iradesi, hürriyeti milyondan birisine kâfi gelmediği için, çektiği manevî sıkıntı ağırlığı, ne kadar müdhiş ve muvahhiş olduğu anlaşılır. İşte kadere iman, bütün o ağırlığı kaderin sefinesine atar, kemal-i rahat ile, ruh ve kalbin kemal-i hürriyetiyle kemalâtında serbest cevelanına meydan veriyor.
Reklam
Maturidiliğin ayrı bir kelam olup olmaması üzerine
Bir Maturidi kelamından bahsedilip bahselmeyeceği konusu tartışılmıştır.Daniel Gimaret Hanefi-Maturidi ekolü demeyi tercih eder .Batılı araştırmacıların birçoğu müstakil bir Maturidi kelamından çok onu , Hanefi ekolünün bir uzantısı olarak değerlendirme eğilimindedirler.Buna karşılık Maturidiliği 'büyük bir teolojik mektep 'olarak mütalaa eden araştırmacılar da vardır.Maturidinin her bakımdan Ebu Hanifenin izinden gittiği kanaati de yaygındır. Nesefi Temhid inde 'İmam Ebu Manur Maturidi usül ve füruun bütününde Ebu Hanife ye uyanların en şiddetlisidir' ifadesini kullanır.
vazgeçemem hürriyeti insan kadar severim tehlikeli ihtimaller doldurur hücremi genç yaşımdan aşina kelepçeye bileklerim çift gölgeyle yaşıyorum işte gençliğimi
İnsanda, aynı insan tarafından biri istiklâline kavuşturulacak ve başına taç konulacak, öbürü de zindana takılacak ve ayağına pranga vurulacak iki zıt hüviyet vardır:Ruh ve nefs... Ruh, hürriyeti, hakikate esir olmakta bulur, nefs ise onu her istediğini yapmak mânâsına alır. Nefsin, tanrılık iddiasına kadar isteklerine pâyân yoktur.
- " (...) İçinde doğduğumuz, yaşadığımız, mutluluk aradığımız dünya, meğer “ölümlü” imiş. Biz, sonsuzluğu ararken o bize “sınırlılığı”; biz, hürriyeti özlerken o bize “esareti”, biz, Mutlak Varlığı, Mutlak Hakikati ararken o bize “itibarî” ve “fâni” varlık ve değerleri sunuyormuş. Bu dünyada, belki, bitkiler ve hayvanlar aradıklarını bulabiliyorlar fakat, “insan”, aradığının ve özlediğinin tersini, zıddını buluyor. Hayret, “ebedi olmak istiyorum fakat fâniyim”, iyiliğin, güzelliğin, doğruluğun, adaletin hasreti ile kavruluyorum, fakat üstüme kötülük, çirkinlik, eğrilik ve zulüm bir sağanak gibi boşalıyor. Üstün yaradılışlı insan, “çamur bir dünyaya” bulaşmış, çırpındıkça batıyor..."
Bab-ı ali Kültür YayıncılığıKitabı okudu
Reklam
Geri199
1,000 öğeden 991 ile 1,000 arasındakiler gösteriliyor.