Bilmez miyim hiç bütün bu sözler ne der ona
Bu sözler ve bu sözlerin içinde çırpınan uzaklıklar
Dolaşıyorum bir başıma, ortalıkta kimsecikler yok
Kıyılar da bomboş, kır yolları da
Soluğumu duyuyorum ara sıra, bir onu duyuyorum
Duymuyorum belki de, biliyorum yalnızca
Ayaklarımın altında yaban naneleri, kekikler
Yol kenarında bir kapı, tahta
Peki,
Aslında, Yunan çoktanrıcılığının temeli ve ana çerçevesinin Anaksimandros'un kojmolojisinde yeni gelişmekte olan bilimle yeniden beyan edilen Yazgı ve Adalet düzeninin eski bir biçimi olduğunu görürüz... Doğa -var olan her şeyin yaşayan ve kendi kendine hareket eden ana maddesi- ve yaşamın ilk formları Yazgı ve Adaletin yapacağı tahsisle, paylaştırılmayla sınırlandırılmıştır. Yazgı ve Adalet tanrılardan çok daha eski olup çok daha uzun bir geçmişe sahiptirler. Felsefi süreç, yüzyıllarca önce dinin mutlak insan-biçimciliğinin son ve ölümcül saçmalıklarına zemin hazırlayan bir yola çıktığı aynı noktada başlamaktadır.
Sayfa 64 - Eski Yunan'da felsefenin doğuşunu hazırlayan dini süreç.Kitabı okuyor
Devrimler doğa yasalarının "arka plan görültüsü" veya "rahatsızlığı" olarak kabul edildiğinde, insan mutluluğu ve onurunun belirlenmesi "kan" ve "toprak" gibi doğal güçlere teslim edildiğinde tarih hiçbir zaman olmadığı kadar ciddiyetini kaybeder.
Olumsuzlamalar
Herbert Marcuse
"Mutlak doğrudan bahsetmek evrensel oluşum ilkesi ile bağdaşmamaktadır. Doğa mutlaklar ile gelişmez. Mutlaklık, değişmezlik, aynılık demektir. Böyle şeylerin olmadığını varoluş tarzımız kanıtlamaktadır. İnsan toplumunda yasallık son derece esnek bir karaktere sahiptir. Bunun anlamı yasa aralıklarında sık ve çok sayıda yeni yasaların gelişim kaydedebileceğidir. Bununla bağlantılı olarak özgürlük düzeyinin gelişkin olması insan toplumundaki muazzam çeşitliliği açığa çıkarmaktadır. Esneklik özgürlüğü, özgürlük ise çeşitliliği doğurmaktadır. İnsan bu anlamda kendi yasallığını en çok ve en sık yapan doğa harikası bir varlıktır."
En büyük muharebenin kaybedilmesinden sonra, dünyanın yarısının, hatta tümünün yok edilmesinden sonra, hayatta kalabilecek az sayıda insan en ufak bir maddi değişim, bozulma hisseder mi? Heyhat! Hayır! Tüm doğa da daha fazlasını hissetmez. Ve her şeyin kendisi için yapıldığına inanan insanın aptalca kibri, insan soyunun tümüyle yok edilmesinin ardından doğada hiçbir şeyin değişmediğini ve yıldızlarının dönmesinin hiç de gecikmediğini görünce pek şaşırmış olacaktır.
Yeryüzündeki bütün memeliler muhtaç oldukları doğa ile mükemmel bir denge içerisindedirler. Ama insan öyle değildir. Bulunduğu yeri sonuna kadar sömürür, yok eder ve kendisine yeni sömürülecek yerler arar.
Determinizm, Newton kuramının başarısıyla birlikte, ilginç bir felsefi
seçenek haline geldi. Fakat bazı filozoflar ve elbette ki pek çok teolog, fizi-
ğin insan eylemini ya da herhangi bir canlının davranışını koşullamadığını savunmaya devam ettiler. Bu kişiler biyolojik alanın Newton determiniz-
minin erişim menzilinin ötesinde olduğunu ileri
"Peki, bu durum, Doğa'nın bir yasası mıdır? Ülkemiz, topraklarında yaşayanlara düzgün bir hayat sunamayacak kadar yoksul mudur? Hayır, yoldaşlar, asla! İngiltere toprakları bereketlidir; havası suyu iyidir yurdumuzun; bugün bu ülkede yaşayan hayvanlardan çok daha fazlasına bol bol yiyecek sağlayabilir. Yalnızca şu bizim çiftlik bile bir düzine atı, yirmi ineği, yüzlerce koyunu besleyebilir; besleyebilir ne demek, onlara bugün bizim hayal bile edemeyeceğimiz kadar rahat ve onurlu bir hayat yaşatabilir. Öyleyse, bu sefilliğe neden boyun eğelim? İnsanlar, emeğimizle ürettiklerimizin neredeyse tümünü bizden çalıyorlar. İşte, yoldaşlar, tüm sorunlarımızın yanıtı burada. Tek bir sözcükte özetlenebilir: İnsan. Tek gerçek düşmanımız İnsandır. İnsan'ı ortadan kaldırın, açlığın ve köle gibi çalışmanın temelindeki neden de sonsuza dek silinecektir yeryüzünden.