Eksiklik Duygusu
İnsanın dünyaya gelişiyle yaşanmaya başlanan ve ömür boyu süren bu duygu evrenseldir. Çünkü doğadaki tüm varlıklar "eksi" bir durumdan "artı" bir duruma geçmek için sürekli çaba içindedirler. İnsandaki eksiklik duygusu da, bireyin gelişimi ve insanlığın evrimi için gerekli bir dürtüdür. Ama çoğumuz bu duygunun varlığını yadsıma eğilimindeyizdir. Çünkü eksiklik, toplumsal değer yargılarına göre arzu edilmeyen bir durumdur. Bu nedenle, eksik yönlerimizi ancak bazı durumlarla yüz yüze geldiğimizde kabul ederiz. Eksiklik duygusu, yarattığı hoşnutsuzluğa karşın yaşanması da kaçınılmaz bir olgudur. Üstelik insanın yaşamını sürdürebilmesi ve gelişebilmesi için zorunludur
Sayfa 76
En çarpıcı keşiflerimizden biri, Kur’an’ın dünyevi yaşamı bir ceza olarak görmediğiydi. Âdem ve Havva daha ortada yokken, melekler o zor soruyu çok öncesinde öne sürmüştü: Neden insan yaratılsın? Birkaç ayette bu soruya bir cevap verildi. İnsanın aklı diğer yaratıklara nispeten daha üstündü. Onun doğası daha karmaşıktı ve o daha geniş bir irade özgürlüğüne sahipti. Böylece kötülükte ilerleme potansiyeli olduğu kadar fazilette ilerleme potansiyeli de vardı. İnsanın, aklını kullanmayı öğrendiği bir hazırlık dönemine şahit olduk. Bundan sonra Âdem ve Havva ahlaki varlıklar olmaya hazırlar. Onlara ilk bakışta pek de zararlı görünmeyen -ancak onların gelişimi açısından hayati önem taşıyan- bir ahlaki seçim verildi. Ayaklarının kaymasıyla Kur’an’da çıplaklıklarının farkına vararak utandıklarından bahsedilen bir başka ahlak evresine girdiler (7:19-25; 20:120-23). Böylece bulundukları habersizlik, masumiyet ve saadet hallerini terk ettiler. İnsanın yüksek zekâsı, seçme özgürlüğü ve gelişim potansiyeli kaçınılmaz bir şekilde onun eziyet ve çatışmalara girmesine sebep olacaktı. Bu niteliklerden sonuncusu, meleklerin sorusunun odaklandığı yerdi.
Reklam
“Her zaman sevinin” sevin ve mutlu ol
Yaşamın insana verebileceği o önemsiz ya da son derece sıradan nimetler karşılığında ne kadar fazla şeyi alıp götürdüğünü düşünüyordu. Her insan olduğu şeyden memnun olmalıydı. İnsanın akli ve ahlaki gelişimi ne kadar yüksekse ne kadar özgürse, hayat ona o kadar keyif verir. Bu varlığı bütün gün, hatta belki de ömür boyu mutsuz etmek için nasıl da yetiyordu küçücük bir şey. Sabahtan geceye kadar sevinç duyuyor olmam, bu sevincin benliğimi tümüyle esir alması ve tüm diğer hisleri bastırması bana tuhaf geliyor. Tarifsiz bir acı ruhumu yakıp kül ediyor. Sadece zayıf insan bedeninin artık dengesini yitirdiği ve deha için kabuk görevini daha fazla yerine getiremediği için ölmekte olduğunu fısıldadı…
Medeniyet
Bugün en medeni sandığımız milletler, zoraki bir eğitimle yaşıyor. Çünkü özgürlük, eşitlik ve tam bir kardeşlikle mutlu bildiğimiz memleketlerde hükümet kanun, mahkeme, hapishane, cezalar idam var. Bunlar niçin var? Çünkü kaldırılsa insanlar birbirini yer. Her yerde, el hükmü limen galibe(galibin dediği olur) doğa kanunu açıktan açığa hüküm sürer. Londra şehri derhâl bir vahşet yerine döner. Şimdiki medeni insanların eğitimleri, sahibinin elindeki koca sopadan korkarak boyun eğmiş görünen, fakat fırsat buldukça dişleri sökülmüş ağzı ile eğiticisinin elini ısırmaya atılan ayının haline benziyor. Düşünürlerin idealleri olan insanlık için temenni edilen hakiki eğitimse bu değildir. Ceza korkusuyla çekinilen kötülükler, ödül ümidiyle yapılan iyilikler, insanın yaratılışındaki çirkin hayvanlığı gidermiş sayılmaz. Güzel ahlak bizde dış etkilerle zorunlu değil, adeta yaratılıştan gelen bir şekilde kökleşerek gelişmeli, meydanda hakim mahkum kalmamalı, yani artık eğilmeye muhtaç bir fert görülmemeli, cehalet bütün karanlığı ile ortadan kaldırılmalıdır. Bu ahlaki gelişimi imkansız saymasak bile buna ulaşmak için daha çok vakit olduğunu görüyoruz. O zamana kadar insanlık pek ıstıraplı devirler, nöbetler geçirecek, daha sayısız kurban verecektir.
Bireyin başkalarına zarar vermemek adına dürtülerini bastırmak zorunda bırakılarak kaybettiği kendini geliştirme yeteneği, başkalarının gelişimi için ödenen bir bedeldir. İnsanın bencilliğine yönelik bu kısıtlama , onu sosyal ilişkiler bakımından güçlendirecektir. Başkalarının iyiliği için ortaya konulan kurallara uyduğumuzda, başkalaırnın iyiliğini istememize sebep olan duygu ve yeteneklerin güçlenmesini sağlar.
Sayfa 68 - Kapra Yayıncılık
Batı mitlerinde sürekli olarak tiranlara, otoriteye bir başkaldırı metaforlaştırılırken Doğu mitlerinde daha ziyade insanın öz gelişimi ve kendi dışındaki varlıklarla uyumu sorunu ele alınır. Batı mitlerinde sürekli örselenen, aşağılanan, tahkir edilen insanın kendini ispat çabası, varlığı değerli bir var olan olduğu iddiası çabası görülür. Varlığı isyana ve başkaldırıya bağlıdır. Doğu mitlerinde ise daha çok kendisiyle barışık insanın, bu bağışıklığı derinleştirmesi anlatılırken, anlatılarda varlıkla barışık hale gelmek ve var ediciye karşı derin bir şükran hissi duymak ağır bakmaktadır.
Reklam
1,000 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.