Albert Camus'nün 1942 yılında kaleme aldığı varoluşçu edebiyat üzerine oluşturduğu bir başyapıt. Yaşadığı dünyadan kendince bir yolla izole olmuş, tepkileri beklenilenden hep farklı, normal sınırları içinde olmak gibi bir kaygı gütmeyen, katil durumuna girmesinin nedenini sadece 'güneş yüzündendi' gibi bir açıklamayla gösteren, ölüm anına dek ölümü hiç önemsememiş, ama aslında hep bunun içinde varolmuş adamın hikâyesini aktarır bizlere. karakterin hayata dair beslediği tek umut olan "ölümü ertelemek" onu ötekileştirilmekten kurtarmayacaktır. Adalet önüne çıkan Meurseult, adamı öldürdüğü için değil annesinin cenazesinde ağlamadığı, onu gömülmeden son bir kez görmek istemediği, cesedinin yanında sütlü kahve içtiği ve tanrıya inanmadığı için cezalandırılır. Öldürmekle öldürmemek arasında bir fark yoktur ona göre. Kurduğu ilk 'anam ölmüş bugün. belki de dün, bilmiyorum.'
Cümlesinden itibaren Mersault'a karşı hissedilen itim, onun olaylar karşısında yaşadığı bütün kayıtsızlıkları, edilgen halleri ve soğukluğu açıklıyor. Kendi gibi olan insanın, giderek yok oluşunun, her şeye olan yabancılığı anlatılıyor.