Bu benim ilk H. G. Wells kitabımdı ve görünüşe göre de son olmayacak. Yazarın neden bilimkurgunun babası kabul edildiğini anlayabiliyorum. Kitabı okurken yaşadığım duygu geçişleri inanılmazdı. İnsanı andan uzaklaştırıp tamamen kurgusal karakterlerin, kurgusal dünyasına öyle hızlı geçiriyor ki kitabı bitirdikten sonra bile etkisi uzun süre gitmiyor. Sonsözü okuduktan sonra kaç dakika kitabın arka kapağıyla bakıştım bilmiyorum. Özellikle sonu ve sonun bilinmezliği en etkileyici yanı olabilir.
İnsanoğlunun kaçınılmaz bir sonun içindeyken bile insan kalmaya devam edişi, iki beyaz çiçeğin insanlığın minnet ve sevgi duygusuna tanıklık edişi... Eloiler, Morlocklar, aşağı ve yukarı dünyalılar, insanlığın değişen torunları...
"İnsanın gidip kendi torunlarını öldürmek istemesini çok gaddarca bulabilirsiniz! Ama onlarda bir insaniyet görmek her nasılsa imkansızdı."
Geleceğin uygarlıklarının bugünün sorunlarından uzak altın bir çağda yaşayacaklarına inanırız. Ya işler düşündüğümüz gibi gitmezse...
"Geleceğe gidebilmek için çalışma ve mücadeleyle harcadığım yılları düşündüm, şimdiyse saplantılı bir endişeyle ondan kaçış yolları arayışımı."
Yazarın kitabı yazarken ve yaşamımın son gününe kadar umduklarıyla yaşamaya devam etmekten başka şansımız yok.
(Patrick Parrinder'in önsözünü kitabı bitirdikten sonra okumanızı tavsiye ederim.)