Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Yeryüzü, mühendislerin kesin delillerle ispatladığı gibi felekler âlemi karşısında o kadar küçüktür ki, sanki daire içinde bir nokta olup onun büyük bölümünü ya su kapladığından ya da aşırı sıcak veya soğuk sebebiyle yerleşilemez durumdadır. Kara parçalarının tümü ise yer kürenin oldukça küçük bir bölümünü oluşturmaktadır. Bununla birlikte,
Genellikle büyük İslâmî şahsiyetler hayattayken yeri ve değeri bilinmez. Ancak onların değeri bu insanlar cennete çekip gittikten sonra bilinir. Abdullah Azzam'ın varlığını ve değerini her ne kadar o hayattayken bilsek bile asıl değeri şehadetinden sonra açığa çıkacaktır. Bunu şöyle bir misalle açıklayalım. Mesela; tarihteki seçkin şahsiyetler yazın doğan güneşe benzer. İnsan yazın sıcaklığından onun değerini bazen bilemez ve güneşin ısısından bıkar. Kış veya soğuklar geldiği zaman ya da güneş battığı zaman insan onun değerini anlar ve ona ihtiyaç duyar. Önder ve kumandan durumundaki İslâmî şahsiyetlerin değeri de genellikle ölümlerinden sonra ortaya çıkar ve o zaman bu boşluğu doldurmak İslâm ümmeti için çok zor olur. Biz, şehadeti, İslâm âlemi için zafer alametlerinden bir alamet ve şanlı asırlara dönüş alametlerinden bir alamet olarak görüyoruz. Tarihte şehitlerin varlığı ne zaman azalmışsa, İslâm ümmeti o zaman çökmeye yüz tutmuş, ne zaman ki kurbanlar takdim edilmiş ve şehitler kafilesi harekete geçirilmişse o zaman hayata ve şerefe dönüşün başlangıcı olmuştur. Bizler içimizdeki şehitlerin varlığını, başarıya ve zafere ulaşmanın bir alameti olarak görüyoruz. Abdullah Azzam'ın şehadeti gibi şehitlikler bizlere zaferin yakın olduğunu müjdeliyor. Bizler, Müslüman ve mücahid olarak hayata şehitlikle son vermeyi Cenab-ı Allah'tan temenni ediyoruz."
Reklam
“ Benim için” insanlar alemi” denen yer, her şeye karşı korkunç bir yerdi. Kesinlikle, her şeyin tek bir hamle ile neticelendiği sevimli bir yer değildi. “
Sayfa 88 - İthaki YayıncılıkKitabı okudu
yüzlercesini görüp de bakmadan geçtiğimiz insanlar
"Ne zaman kendimle baş başa kalsam, Raif Efendi'nin saf yüzü, biraz dünyadan uzak, buna rağmen bir insana tesadüf ettikleri zaman tebessüm etmek isteyen bakışları gözlerimin önünde canlanıyor. Halbuki o hiç de fevkalade bir adam değildi. Hatta pek alelade, hiçbir hususiyeti olmayan, her gün etrafımızda yüzlercesini görüp de bakmadan geçtiğimiz insanlardan biriydi. Hayatımızın bildiğimiz ve bilmediğimiz taraflarında insana merak verecek bir cihet olmadığı muhakkaktı. Böyle kimseleri gördüğümüz zaman çok kere kendimize sorarız: " Acaba bunlar neden yaşıyorlar? Yaşamakta ne buluyorlar? Hangi mantık, hangi hikmet bunların yeryüzünde dolaşıp nefes almalarını emrediyor?" Fakat bunu düşünürken yalnız o adamların dışlarına bakarız; onların da birer kafaları, bunun için de, isteseler de istemeseler de işlemeye mahkum birer dimağları bulunduğunu, bunun neticesi olarak kendilerine göre bir iç alemleri olacağını hiç aklımıza getirmeyiz. Bu alemin tezahürlerini dışarı vermediklerine bakıp onların manen yaşamadıklarına hükmedecek yerde, en basit bir beşer tecessüsü ile, bu meçhul alemi merak etsek, belki hiç ummadığımız şeyler görmemiz, beklemediğimiz zenginliklerle karşılaşmamız mümkün olur. ... Dibinde bir ejderhanın yaşadığı bilinen bir kuyuya inecek bir kahraman bulmak, muhakkak ki dibinde ne olduğu hiç bilinmeyen bir kuyuya inmek cesaretini gösterecek bir insan bulmaktan daha kolaydır. "
Elde ettiğim mutluluk o kadar büyük olmasa da ardından gelen üzüntü -hatta perişanlık demek daha doğru- kelimelerle ifade etmeye bile yetmeyecek derecede korkunçtu. Benim için "insanlar âlemi" denen yer, her şeye karşın korkunç bir yerdi.
Sayfa 88
İnsanlar âlemi denen yerin korkunç olduğuna dair dehşetim artık batıl inanç gibi gelmeye başlamıştı.
Sayfa 82
Reklam
Bütün bu olumsuzluklar içerisinde İslâm dünyasına giren Selçuklular, dağınıklığı ve başıbozukluğu ortadan kaldırarak, Pamir'den Mısır'a kadar siyasî birlik sağlamak suretiyle İslâm'a büyük hizmette bulunmuşlardır. İslâm'ın yeniden manevi teceddüt devresi de Selçuklular'ın İslâm dünyasına girişiyle başlamıştır. Onları seleflerinden ayıran şey, kurmuş oldukları büyük ve kendilerine has müesseselerdir. Bu müesseselerde yetişen insanlar devletin hizmetinde görev yapmış, zararlı fikirlere karşı mücadele ederek siyasí yapının birlik ve bütünlüğünü kısa sürede sağlayıp korumuşlardır. Dolayısıyla bu müesseselerle İslâm'a yeni bir dirilik, idareye sağlamlık kazandırılmış, İslâm'la Hıristiyanlık arasında uzun seneler sürecek çatışmaya karşı koyacak güç de bu müesseseler sayesinde elde edilmiştir. Öyle ki İslâm âlemi, Selçuklular sayesinde kazandığı zindelikle, tarihte eşine az rastlanan yıkım ve tahribatlardan biri olan Haçlı seferlerine karşı koyma gücüne erişmiştir.
Sayfa 67 - İbrahim Kafesoğlu, "Büyük Selçuklu İmparatorluğu'nun Dünya Tari- hindeki Rolü", V.T.T.K. Bildirileri, Ankara 1960, s. 274. 68Kitabı okuyor
Sadırda olanı okumak, satırda olanı okumaktan daha önemlidir.
Zaten asıl olan da gözle değil, kalple okumak değil midir? Gözü olup kör olan ne çok insan var. Onlar okuma yazma bilse ne işe yarar ki... Bir de okuması yazması yahut eğitimi olmayan ama kalp gözü açık insanlar var. Onların âlemi, hakikati, insanı okumasını, binlerce kitap okumasına değişmem.
İnsanlığımı Yitirirken
"Benim için "insanlar âlemi" denen yer, her şeye karşın korkunç bir yerdi."
Sayfa 88 - İthaki yayınlarıKitabı okudu
“Tuhaf yaratıklardı şu insanlar! Yerlerinde durmuyor, gürültü patırtı ile alemi ayağa kaldırıyorlardı.”
Sayfa 135Kitabı okudu
Reklam
* Arabi insani çabanın arayanları sadece kapıya kadar getirdiğini söyler. Kapıya ulaşanlar ise istedikleri kadar çalabilirler. Kapıyı açıp açmamayı veya zamanını Allah belirler. Allah'ın alemi yaratma amacı İnsan-ı Kamil dir. Ondan başka hiçbir yaratılmış Allah’ın sıfatlarının tümünü sergilemeye sahip değildir. Bir insan bu dünyaya ilahi süreti görünür kılma kapasitesine sahip olarak gelir ; ama kadın veya erkek olsun bu dünyayı bir şey olarak örn; bir melek bir peygamber bir hayvan vs olarak terk eder. Yani insanlar "bilinen makamlarına" ölüm anında ulaşırlar. İnsan-ı Kamil, "Aranan Öz" Olup Allah’ın tüm alemi yaratma sebebidir! Allah halkı bilinmezliği için yarattığını söyler. *Kenz-i mahfî tabiri hadis olarak da rivayet edilen, “Bilinmeyen gizli bir hazine idim, bilinmek istedim, bilineyim diye halkı (kâinat) yarattım” * Öz'e ulaşmak için yaratılan bu evrende insanlar 'maddeye' çok fazla takılıp kaldığı için bu "rüya'sından" uyanamıştır. * Ölmeden önce ölünüz Ne demek bu ? * Rüya olan bu dünya Öz'ünü hatırla diye var Hatırla !
ACABA BUGÜN O GÜN MÜ?
👉Allah Resûlü (s.a.v.) bir gün ashabına geleceğe ilişkin bir şeylerden bahsediyordu. Sözünün bir yerinde “bu söylediğim, [dine ilişkin] ilmin ortadan kalkmasından sonra olacak” dedi. Sohbeti dinleyen Ziyad bin Lebîd isimli sahabî şaşkınlıkla peygamberimize sordu: “Ey Allah’ın Resûlü! İlim nasıl ortadan kalkabilir ki? Biz Kur’an’ı okuyoruz,
Tuhaf yaratıklardı şu insanlar! Yerlerinde durmuyor, gürültü patırtı ile alemi ayağa kaldırıyorlardı.
Tuhaf yaratıklardı şu insanlar! Yerlerinde durmuyor, gürültü patırtı ile âlemi ayağa kaldırıyorlardı.
Uyanık olan insanlar için bir tek dünya vardır. Uykuda olanların her birinin ise ayrı bir âlemi vardır, onun içinde dönerler. HERAKLATYÜS
Sayfa 41 - İNDİGO YAYKitabı okuyor
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.