İlkellik mıknatıs gibidir. Dev bir mıknatıs. Biz istemesek de,
vücudumuzdaki demir ona doğru gider. Beynimize işlenmiş bir ilkel insan
dövmesiyle doğarız. Yemek, uyumak, bağırsaklarımızdakileri çıkarmak
dışında yaptığımız her şey fazladandır. Üremek dahil. Geriye kalan her şey
uydurulmuştur. Dünya uydurulmuştur! Caddeler, evler, giysiler... Her şey. O
üç eylem dışındaki her şey! Aşk, siyaset, tıp, savaş. Bunların hepsi
insanoğlunun boynuna astığı aksesuvarlardır. Teker teker hepsinden
kurtulunur ve üç ana eyleme dönülürse insanlık kendini hatırlayacaktır.
Bunların yerine getirilebildiği dev bir yatakhane olmalıydı dünya...
İnsandan ve bütün canlılardan iğreniyorum. Kendimdense nefret etmekten
yoruldum ve bu konuda hiçbir şey hissetmiyorum. Oksijenle alışverişi olan
her yaratık midemi bulandırıyor. Gözkapaklarımı derime kaynak
makinesiyle yapıştırmak istiyorum. Bir canlı daha görmemek için!
Ellerimden, ayaklarımdan korkuyorum. Kalabalıklardan korkuyorum. Tek
isteğim bütün düşündüklerimi içinde barındıran beynimi bedenimden yırtıp
uzay boşluğuna fırlatmak. Bedenim olmadan, sadece ve sadece var
olduğumu bana hatırlatacak olan zihnimin uçmasını istiyorum. Buna ruh
diyenler de var. İlgilenmiyorum isimlerle. Sadece hiçliğin içinde bedensiz
bir zihin olmak istiyorum. Sadece bir düşünce olarak var olmak!