Medeniyet, Özgürlük, Düşünce, İnsan
Elbetteki şimdi diyorsunuz ki bu yazıda ne bulacağım. Ben burada KOCAMAN bir soru işareti buldum, siz ne kadarını bulacaksınız; o da sizin cevap hakkınız. Lakin öncelikle kendinize soru sormalı (bunu her zaman sormalı ve de insan her zaman düşünmeli) ve ardından yantmalısınız: Ben kimim? Neredeyim? Bulunduğunuz yerde (hak ettiğiniz yerde misiniz?,
Hülya Avşar gibi Cahil olmayın :) Ruhi Su Kimdir ???
SORARLAR BİRGÜN SORARLAR. Yıl 1912. Van'da doğdu. Adı Mehmet'ti. Mehmet Ruhi Su. Küçük yaşta annesi ve babasını kaybetmişti. Onları hiç tanımadı.
Reklam
Küçük bir azınlık, insanoğlu olmaya çalışırken, büyük bir çoğunluk hayvan olmaktan vazgeçemiyor. Insanoğlu kaybediyor ve sonuçları ağır olacak. Neden böyle oldu demeden sorunlarımıza çözüm bulmamız gerek. Sahibi olduğumuz gezegeni hasta ettik ve ders almadık, yönettiğimiz düzenin ekonomisini bozduk ve ders almadık. Azınlık olan kendini adamışlar teknolojimizi ilerletirken, bencil azınlığın desteğiyle buyuk çoğunluk hayvanlaşmaya devam ediyor. Eğer insanlık bu sorunu çözmez ise büyük filtre teorileri gerçeklik kazanacak ve biz kaybedeğiz.
İnsanoğlu ne garip boyle Sevgili Güneş! Kendi bir kere doğar her yıl kutlar doğuşunu... Sen her gün doğarsın, bırak kutlamayı ne kadar muazzam bir düzene imtisal ederek doğduğunu fark etmez bile. Hatta çoğu zaman kızar, öfkelenir sana. -Terlettin iyice bizi! -Gözümüzü alıyorsun çok parladın. -Kış vakti güneş mi olurmuş? Der de der... Sense aldırmadan doğmaya devam edersin, Doğmaya ve yeniden doğuşların var olduğunu bize hatırlatmaya. Oysa üzerine yemin edilmiştir: "Güneşe ve onun aydınlığına and olsun." Bize verdiğin o kadar çok nasihat var ki! Her ne olursa olsun "gün doğdu mu her gün ilk gündür"... Her sabah aslında bize tertemizce verilen bir sabahtır. Onu istediğimiz şekle sokmak, istediğimiz gibi karalamak, yahut onu allayıp pullamak, geri dönüp bakıverdiğimizde pişman olmayacağımız dolu dolu bir gün geçirmek de elbet bizim elimizdedir... Fark ettiniz mi; geçmişe bakmaktan, gelecek kaygısı yaşamaktan bugünümüzü telef etmekteyiz... Yaşamak için yalnızca bir günümüz var ve o günümüzden de oluyoruz... Her ne olursun arkamı dönüp baktığımda yaşamam gereken bir hayat olduğunu biliyorum... Madem bana ezelden biçilen kaftan bu, neden bu hayat sınavından alnımın akıyla çıkmış olmayayım?
Zaman Neden Tek Yöne İlerler? Zamanın ilerleme yönü, duyguların en korkunçlarından biri olan pişmanlığı ortaya çıkarır. İnsanoğlu, kaçırdığı fırsatlar nedeni ile kendini affetmekle yargılamak arasında gidip gelmeye başladığından beri zamanın tek yöne ilerlemesi hakkında düşünüyor ve sorular soruyor: Neden zaman sadece tek bir yöne doğru ilerler?
İLİŞKİLERDE NEDEN BAZILARI KAZANIRKEN, BAZILARI HEP KAYBEDER? Bazı insanlar ilişkilerde hep galip gelen taraf olurken, bazıları için durum hep bunun tersidir. Bir ilişkide galip gelmek demek, ilişkinin devam edip etmeyeceğine karar veren taraf olmaktır. Aslında çoğu zaman kazanan, bu oyunu kaybeden tarafın büyük yardımı ve desteğiyle alır bu galibiyeti. Karşı taraf kaybetmekten korktukça, ona bir güven gelir. İlişki uzadıkça bir yandan hafiften sevgilisini aşağılamaya başlarken, bir yandan da, “Ben neymişim be abi?” türünden bir şarkı mırıldanır içinden. Önceleri bu duygu hoşuna gider. Haklı, onun da çok ihtiyacı vardır sevilmeye, önemsenmeye ancak insanoğlu kolay doymaz. Sevgi arsızıdır o. Fetih tamamlanmış, o çiçekten alınması gereken bal alınmıştır. Bir türlü dolmak bilmeyen kovanı doldurabilmek için yeni çiçekler gerekir. Bu, adeta bir tabiat kanunudur. Onlar, kötü oldukları için yapmazlar bunu, iç dünyaları daha baştan böyle tasarlanmıştır. Hep kaybedenler, hep terk edilenler oturup şöyle bir düşünürlerse, bunu zaman zaman kendilerinin de yaptığını göreceklerdir. Onları beğenen, kolayca seven, peşlerinden gelenleri istemezler. “Ben ona ilgi duymuyorum ki” der, geçerler. Haklıdırlar, ucuzu, kolayı çoğumuz sevmeyiz. Aynı kalitede bir malı pazardan almakla büyük ve ünlü bir mağazadan almak arasında fark vardır. Aldığımız şey ne kadar cebimizi yani canımızı yakarsa, o kadar değerlidir bizim için. Hepimiz biraz mazoşist miyiz?
Reklam
Yuva
Yuva
Kimin evi bu? Kimin gecesi Işıkları dışarıda bırakıyor böyle ? Söyle,bu ev kimin? Benim değil. Ben başka bir evin hayalini kurdum. Daha sevimli,ışıl ışıl. Boyalı kayıkların geçtiği bir göle. Bana açılan kollar kadar geniş tarlalara bakan.
Kısa diyaloglar ile uzun hayatlar!
Aslı üzgün bir şekilde '' Neden beni herkesle aynı kefeye koyuyorsun. Ben senin için herkes miyim. Hayatında özel bir yerim yok mu? '' diye sormuştu. Cengiz Aslı'nın art arda sıraladığı soruları bir çırpıda değil de, genel olarak anlamlı bir şekilde nasıl açıklaması gerektiğine dair düşünmeye durmuştu. Bir yandan onu incitmek istemiyor, bir yandan
Belki de sonunun, en başından yazıldığını bilerek yaşamak gerekli. Sürekli biteceğine olan korkumuz anı yaşamaktan alıkoymuyor mu bizi? Kesişen hayatların son korkusu, başlangıçta suladıkları ruh çiçeklerini kurutmuyor mu? Ve gittikçe hızlandırmak için ruhunu sallandırdığı salıncağı bencilliklere, özgürlüğü tacize başlamıyor mu insanoğlu? Ve korktuğu sonu kendi hazırlamıyor mu? . Yanında çocuklaştığını, altı çizili cümlelerini ezbere bileni, ruhuna salıncak olanı ve hazlarına nal saldığı ruh eşini bulduğunda neden kaybetmek için çabalar? Ve en önemlisi neden yaşamak varken bencilleşir? Böyle derin yaşanmışlıklara anı olacak insan ömürde birkaç kez çıkarken insanın karşısına neden kaybetmek için isimlendirirler? . Birlikte is kokmanın sarhoşluğunda boğulmanın, uçurtma uçurmanın, huzur evlerinde kitap okumanın, çıplak ayak toprağa basmanın, uyurken izlemenin, çiçeklere su vermenin, birbirine yüksek sesle şiir okumanın, rakısına buz yarasına tuz olmanın hazzını iliklerinde hissetmektense tüm bu anları, bir gün sonu olacağını düşünerek mahvetmeye ya da hazzını indirgemeye kimin hakkı var? . Sonunda hepimizin öldüğü ve tekrarı olmayan kısa bir yer burası. Ne zincirlemeli arzuları ne indirgemeli özgürlüğü toplum standartlarına. Ve en önemlisi yarına garantin olmayan bir yerde gelecek korkusu yüzünden yaşayamadığın bu anların tekrarının olmaması.
Belki de sonunun, en başından yazıldığını bilerek yaşamak gerekli. Sürekli biteceğine olan korkumuz anı yaşamaktan alıkoymuyor mu bizi? Kesişen hayatların son korkusu, başlangıçta suladıkları ruh çiçeklerini kurutmuyor mu? Ve gittikçe hızlandırmak için ruhunu sallandırdığı salıncağı bencilliklere, özgürlüğü tacize başlamıyor mu insanoğlu? Ve korktuğu sonu kendi hazırlamıyor mu? . Yanında çocuklaştığını, altı çizili cümlelerini ezbere bileni, ruhuna salıncak olanı ve hazlarına nal saldığı ruh eşini bulduğunda neden kaybetmek için çabalar? Ve en önemlisi neden yaşamak varken bencilleşir? Böyle derin yaşanmışlıklara anı olacak insan ömürde birkaç kez çıkarken insanın karşısına neden kaybetmek için isimlendirirler? . Birlikte is kokmanın sarhoşluğunda boğulmanın, uçurtma uçurmanın, huzur evlerinde kitap okumanın, çıplak ayak toprağa basmanın, uyurken izlemenin, çiçeklere su vermenin, birbirine yüksek sesle şiir okumanın, rakısına buz yarasına tuz olmanın hazzını iliklerinde hissetmektense tüm bu anları, bir gün sonu olacağını düşünerek mahvetmeye ya da hazzını indirgemeye kimin hakkı var? . Sonunda hepimizin öldüğü ve tekrarı olmayan kısa bir yer burası. Ne zincirlemeli arzuları ne indirgemeli özgürlüğü toplum standartlarına. Ve en önemlisi yarına garantin olmayan bir yerde gelecek korkusu yüzünden yaşayamadığın bu anların tekrarının olmaması.
427 öğeden 281 ile 290 arasındakiler gösteriliyor.