Yakup Kadri'nin tarihi, sosyojik olayları, dönem çatışmalarını ve bireysel psikolojiyi ele alarak yazdığı bu roman girişi itibariyle köylü halkı hakkında düşünmeye sevk eder. Köylünün düşünceleri kendi düşünceleri midir? Düşünce tarzı bu mudur? Yoksa onu bu düşünceye iten, mecbur bırakan mı vardır?
Yakup Kadri giriş ve gelişmede köylüyü suçluyor, lakin sonuç bölümünde işin aslını, sebepleri anlatıyor ve okuyucunun da bunu anlamasını, bilmesini istiyor.
Bu kitabı okurken aklıma hep köy enstitüleri geldi. Köy halkının enstitüden önceki yaşam gayesi tarlasını ekmek, iyi bir evlilik yapmak ve ahirete hazırlanmaktı. Enstitüden sonra ise artık sorgulayan, araştıran, kendi keşfeden ve gelişen birey haline geldi. Kısa bir dönem de olsa bu ülke köylünün neler yapabildiğini gördü. Demek ki suç köylüde değilmiş. O zaman sadece kurumları, kuruluşları ve sistemleri eleştirmekle yetinmeyip kendimizi de eleştirmeliyiz.