Zeynep İrem

Norveçlilerin bir özelliğini anımsadı. Bir Norveçli elli yaşında geldiğinde durumunu değerlendirme zamanı gelmiş demekti. Geriye bakar, yaşamını gözden geçirir, bahçeye çıkıp bir elma ağacının altına oturur ve somurturdu. Bu noktadan sonra Norveçlinin yaşamında şaşırtmacalar ve değişiklere yer yoktu. Bu andan sonra artık eylem değil düşünme zamanı gelmişti.
Reklam
Dağlar özgürdü. Dağ insanın derisiydi, orman bilinçaltıydı.
Eğer şimdi ölecek olsaydı mutlu ölürdü. Ölüm konusundaki aklına gelen tek düşünce bu oldu. Ölüm anında yanında hiç kimsenin olmasını istemezdi. Bu kafa karıştırıcı olurdu. Birdenbire, bir düşüncenin, bir eylemin ortasında ölmek isterdi.

Reader Follow Recommendations

See All
Ölüm sessizliği vardı. Ateş, sopaya takılmış balık, kulübe, su, güneş, dağlar. Ölüm gibi sessizdi her yer. Daha ötesine bakmak için hiçbir neden yoktu. Bu bir öykü değildi. Fundalar, çalılar, sivrisinekler, ateş, kulübe, kar, balık, dağ, su, gökyüzü, güneş. Daha öte anlatılması gerekmiyordu bunların. Doğa onun içindeydi. Tom'un dini doğaydı. Doğa yalandan önce de buradaydı, gerçekten önce de.
"Tanrı'dan bahsederken daha dikkatli olmalısınız!" dedi. "Siz elbette ki nasıl isterseniz öyle düşünürsünüz!" Soludu, daha bir kuvvetle devam etti: "Peki ama Tanrı'yı elinden alırsanız, benim gibi yaşlı bir kadın üzüntülü zamanlarında neye yaslanır, nereye dayanır?"
Reklam