Eğer irfanı, insanın kavrayış sınırlarının genişliği ve zenginliği diye anlıyorsak, içinde yaşadığımız materyalist uygarlık bu kavrayışın sınırlarını her taraftan kısıtlamaktadır. İrfan dediğimiz meleke, insanı yalnız bildiklerinin sınırları içinde bırakmaz, insan irfan ile bildiklerinden bilmediklerine de varır. Oysa hâlihazır uygarlık, insanı bildiklerinin ötesine geçirmek, bildiklerini aşmak şöyle dursun, bildiklerinden bile emin kılamıyor: bu "bilim" denilen fenomenin insan zihnini tökezletmesi, onun kendine güvenini sarsması, insanın "özgür düşüncesini" zincirlemesi olayıdır. Oysa bilim havarileri tam da aksi kanaattedir: bilimsel düşüncenin hür düşünceyle es anlamlı olduğunu söylerler. Bilimsel düşünceleri bir bakıma insanın tabularla, dokunulmaz sanılan şeylerle mücadelesi olarak görürler. Avrupa'da, dogmatizme karşı verilen kafa savaşının başlangıçta böyle bir niyet taşıdığı kabul edilse bile, bilim bugünkü kimliğiyle yeni bir tabu, yeni bir dogma haline dönüşmüştür.