Toplu yaşama duygusunu kaybeden Türkiye, bu toplu yaşamayı mümkün kılacak ideolojik yapıdan (İslâm) uzaklaştıkça mütecanis ve müstakar bir toplum olmaktan da uzaklaştırılmıştır.
Biz Müslümanlar için kendi toplumsal hedeflerimiz istikametinde mesafe katetmek, sadece dirayet, olgunluk, sabır, bilgi ve hepsinden önce, hepsiyle birlikte ihlâs işidir.
Çağdaşlık denildiğinde, galip milletlerin günlük hayatının taklidini mi anlamalı, yoksa içinde yaşadığımız toplumun dünya milletleri tarafından geliştirilmiş değerleri temessül etmesini mi?
Gayr-i milli saiklarla millileşenler, ne kendi milletleri tarafından kabul görecekler, ne de emrine uydukları çevreler tarafından mükâfatlandırılacaklardır.
Eğer bir ülkenin gençleri, halkoyunlarını kendilerini tanımak, kendi düşünme tarzlarının unsırlarını fark etmek için değil de, turistik bir numara göstermek için oynuyorlarsa, ortada millileşme değil, aşağılanma var demektir.
Bugün yapılması zorunlu olan çalışmalarla, yarını kuracak çalışmaların birbirleriyle çeliştiği toplumlarda milli bir tutumun duruma hâkim olması hemen hemen imkansızdır. Çünkü bu toplumda milli bütünlüğü temin edecek şuur yoktur.
Bir milletin hayat standardını yükselten her şeyi milli, o milleti diğer milletlere kıyasla daha düşük gelir seviyesine mahkûm eden her şeyi de gayr-i milli sayabiliriz.
Bir ülke insanının "nomus"u ancak o insanların tabii temayüllerinin, sosyal biçimlenişinin doğduğu şartlar baskı altına alınmadığı zaman tanınabilir. Eğer bir ülkede milletten korkuluyorsa bundan anlaşılacak tek şey o milletin asli kanununun hükümrân olmadığıdır.
.... Türkiye'nin dünya sistemi karşısında haysiyetli, güçlü bir yere kavuşması ancak Müslüman çoğunluğun kendi başına gelenleri öğrenmek, yeniden yorumlamak üzere faaliyete geçmesiyle mümkündür.
Geçmişi ölü sayanlar geleceği tahribe yönelmişlerdir. Bütün hayatiyetin geçmişte bulunduğunu sananlar ise gelecek tarafından tahrib edilmeye müstahaktırlar.