"
ÇOLUK ÇOCUĞU AÇ KALAN FAKİR İŞÇİ
Fakir bir işçi, bir gün işinden çıkartılır. Bunun
üzerine başka da hiçbir gelir kaynağı olmadığı
için çoluk-çocuğu arka arkaya üç gün aç ve
susuz kalır. Adam iş bulmak üzere nereye baş
vurduysa "işimiz yok" cevabı ile kapılar yüzüne
kapanmaktadır. Üst üste üç gün midelerine
hiçbir gıda girmeyen
Kitabın çok karmaşık, anlaşılmaz, bitirmek için sabır gerektiren, defalarca yarıda bırakma hissi uyandıran vb. yorumlar ve tavsiyeler neticesinde okumaya başladım. Yüzüncü sayfalara geldiğimde kitaptaki karakterlerin ve olayların içinden çıkılamaz bir hale ne zaman geleceğini merak ederek okumaya devam ettim. Bu merakımı giderecek bir karmaşa ile
Tanımadığımız ahlâki durumu hakkında yeterli bilgiye sahip olmadığımız, hiç kimseyle dost olmamalıyız. Bunlardan daima uzak kalmalıyız. Şayet bu tip insanları, camilerde ve diğer toplantılarda görürsek bakmamalıyız. Alaycı bir tavır takınmamalıyız.
Çünkü onların hakiki cepheleri bizce meçhuldür. Üstelik, bazı halleri bizimkinden üstün de olabilir.
Kişileri, kıyafetlerine göre değerlendirmekten dikkatle kaçınmalıyız. Hele hele kıyafeti bozuk diye asla horlamamalıyız.
İş kıyafetde değil, hakikatdadır. Kıyafete aldananlar helâk olmuşlardır. Zenginliğe de aldanmamak lâzımdır. Zenginliği ölçü alıp dostluk kuran nice insanlar büyük pişmanlıklar duymuşlardır
Cemâl Bey sanki asker değil, seyyar bir politika adamı idi. Zâten bozuk, perişân bir hâle gelmiş olan orduyu; İttihatçılık, İtilâfçılık denilen iki parti anlaşmazlığı bütün kuvvetten düşürüyordu.
Cemâl Paşa biraz sonra koleraya tutularak İstanbul’a getirilmiş, Kadıköyü’ndeki evine götürülmüştü. O zaman iktidarda Hürriyet ve îttilâaf Partisi