Yakın tarihimizin ışığında değerlendirildiğinde, daha önceki Kürt isyanlarının hep seçkin ve önder isyanları olduğu görülür. Önderler yakalanınca, sürülünce veya idam edilince, hareketin önü alınmıştır. İlk kez bir Kürt hareketi, aşağıdan gelmektedir. Bastırılmasının zorluğu da bundan kaynaklanmaktadır. Sıradan insanlar, kendilerini aşan bir ''davaya'' katılmaktadırlar. Hayatlarına bir anlam gelmektedir. İlk kez geleceği kendilerinin belirleyeceğine inanmaktadırlar. Hem duyarsızlığına inandıkları merkezi otoriteye, hem zalim ve sömürücü olduğunu söyledikleri yerel otoritelere karşı hınçlıdırlar. Tüm hınçlı insanlar gibi, inkarcıdırlar, tepkilidirler. Örgüt, telkinleriyle, onların daha da tepkili ve tahripkâr olmalarını sağlamaktadır. Bu nedenle, kolayca etkilenebilmekte ve yıkıcı olmaktadırlar. Tesislerin tahribi, öğretmenlerin katli, ''muharip olmayan'' savunmasız insanların acımasızca öldürülmeleri, bu gereksiz aşırılıklara örnektir. Dolayısıyla, ''sorun'', yöneticilere, sadece bir asayiş olgusu olarak değil de, insanları kazanma ve ihtiyaçlarını karşılama mantığı açısından değerlendirilse, daha isabetli yöntemlerde karar kılmak mümkün olabilir.
Sayfa 121 - Akademi Kültür Sanat Yayıncılık, 1. Baskı, Mart 2008, İstanbulKitabı okudu
Agorafobi birine eşlik eden kişinin durumu de az onun ki kadar karmaşıktır. çünkü eşinin de tahmin edilmemiş duyguları vardır. " Hastalık" agorafobik bireye affedilir ama burada iki kişilik bir sorun söz konusudur.
Reklam
"Adamın biri ölmüş." dedi Sam, "ve kendisini dünyanın en güzel alabalık nehrinin kenarında bulmuş. Gökyüzü masmaviymiş ve adamın elinde en kalitelisinden bir de olta duruyormuş. Önünde bir nehir uzanıyormuş, mükemmel bir alabalık ırmağı, kimi yerde hızlı, kimi yerde yavaş akan bir su kütlesi. Adam bütün ömrü boyunca 'ah balık tutacak biraz vaktim olsa,' der dururmuş meğer. Cennet'te olduğunu düşünmüş. Nehre bir bakmış, dönen bir yer var, bir balık böcek için sıçramış. Tam olması gereken yere oltayı atmış, anında su dalgalanmış, kocaman bir balık suyun yüzüne çıkmış. Sıçradıkça etrafında sular dalgalanıyormuş. Balığın kuvveti ve rengarenk görüntüsü adamı korkuyla karışık bir hayranlığa sürüklemiş. Biraz mücadeleden sonra balığı yakalamış ve yere uzatmış. Herhalde 5-6 kg. varmış. Renkleri de ne kadar canlıymış. Balığı orada bırakıp yeniden nehre dönmüş. Yine balığın biri, bir böcek için havaya sıçramış. Adam yine tam isabetli bir olta atmış. Yine çok güzel başka bir balık yakalamış. Bu bir mucizeden başka bir şey değilmiş. Adam Allah'a şükretmek için dizleri üzerine çökmüş. Lakin gün ilerleyip de adam her girişiminin sonunda balık üstüne balık destelemeye başlayınca, bilincinin kıyıcığından bir düşünce kendini hissettirmeye başlamış. Bir defa da bilerek kötü bir olta sallamaya karar vermiş. Aynı şekilde yine bir balık sıçramış ve adamın oltasına yakalanmış. Adam balığı korkutmak için başlamış bağırmaya ve üstüne su atmaya. Hiçbir şey fark etmemiş, her olta atışı garanti bir balık getiriyormuş. O anda anlamış ki, orası Cennet falan değil."
Serbest KitaplarKitabı okudu
Yalova'da iken Bursa yolunda eşkiya türediğini ve otobüslerin önünü geçtiklerini haber verdiler. Bu işten onun çok canı sıkılmıştı. Çünkü Atatürk devri, Türkiye'de bilhassa eşkiyayı kaldırmış olmakla temayüz eder. Bu haberi aldığı gece, birdenbire karar vererek otomobille yola çıkıldı. Bu karar o kadar ani idi ki, önceden emniyet tertipleri almaya dahi vakit olmamıştı. Otomobilde endişe ile etrafıma bakıyordum: Yaveri tetikte duruyor. O ise gayet sakin: "Eşkiyayı biz tutacağız" diye alay dahi ediyordu. Ben doğrusu bu seyahati ihtiyatsız bir hareket bulmuştum. Fakat sonradan tahlil edince onun gayet isabetli bir iş yaptığınıanladım. Çünkü bir gün evvel halkı korkutmuş olan bu hadise üzerine aynı yoldan derhal Cumhurbaşkanının geçtiği duyulunca, herkese bir emniyet gelmiş ve haydutluk edenlere de bir tedip (yola getirme) vesilesi olmuştur.
Sayfa 13
İsmi Unutulmuş Bir Çanakkale Kahramanı
Müstecib Onbaşı; Çanakkale'de kanlı kara muharebeleri devam ederken, deniz muharebeleri de İngiliz ve Fransız denizaltılarının devamlı faaliyetiyle Marmara'ya ve hatta Istanbul'a kadar el atmış bulunuyordu. Bu denizaltlar, karşılarına çıkan bütün Türk vapurlarını, yelkenlilerini, motorlarını batırıyorlar, ikmal işlemlerimizi
Halkın arasına girecek, onlarla sarmaş dolaş olacak suratları olmadığı için halkı hor görenler, her zaman ve her yerde kendilerinden daha isabetli davranacak ehliyette olan halk kitleleri, ahmak bir koyun sürüsü yahut düşüncesiz bir yığın sayanlara, halkın dostluğuna da düşmanlığına da kulak asmayacak kadar gaflete düşenlere lanet olsun!
Sayfa 158 - Yapı Kredi YayınlarıKitabı okudu
Reklam
1,000 öğeden 231 ile 240 arasındakiler gösteriliyor.