Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Sodom ve Gomore, Tevrat'tan aldığımız bilgiye göre Lût ve İbrahim devrinde, Filistin diyarının türlü ahlâk bozukluklarıyla Tanrı'nın gazabına uğramış iki büyük şehirdir ve "Tekvin"in on sekizinci bölümünde onların bahsi şöyle geçer: "Ve Rab, Sodom ve Gomore'nin feryadı çoğalıp onların günahı pek büyük olduğu için şimdi yere inip bana gelen feryada göre hareket edip etmediklerini göreyim, etmediler ise bileyim, dedi. O zaman İbrahim yaklaşıp iyileri de kötülerle beraber helak edecek misin? Belki şehrin içinde elli altmış iyi kişi bulunur. İmdi elli altmış iyi için o muhalli affetmeyip de helak eder misin? Hâşâ ki sen iyi ile kötüyü bir arada öldüresin." İşte, İstanbul düşman işgal altında iken romanın yazarına böyle görünmüştü.
İngiliz hayranı bir aile ve İngiliz hayranı olarak yetiştirilmiş bir kız. Devlet düşman çizmesi altında inlerken, İstanbul işgal altındayken İngiliz ve Fransızlarla balolar, kokteyiller düzenleyen bir aile. Bu ailenin İngiliz hayranı kızına aşık olan ve onunla nişanlı olan bir delikanlı... Sevgisinden dolayı onun şımarıklığına ve İngilizlere karşı hayranlığına katlanmaya çalışan bir adam. Ara ara vatanın düşman çizmesi altında can çekişirken bulunduğu durumu sorgulamaya çalışan ama sevdiğinden vazgeçemediği için bunu sürekli erteleyen biri. Şımarıklığından dolayı sürekli itici hale gelen ve etrafını beğenmemeye başlayan ve aslında sonunu hazırlayan bir kız. İşgal altındaki İstanbul Sodom ve Gomore gibi her tülü pisliğin, kötülüğün ve günahın işlendiği bir yer haline gelmiştir
Reklam
Padişaha isyan ederek üniformasını çıkarmış bir askeri kim itaat ederdi? tek yol vardı kendine bir meşruiyet zemini yaratmak.Anadolu ve Rumeli müdafaa-i hukuk cemiyeti adı altında bütün direniş örgütlerini birleştirdi. bu Anadolu'nun İstanbul'a ilk meydan okumasıydı. artık Mustafa Kemal bir örgütün ve direnişin lideriydi.işgal kuvvetleri ve babıali yakalanması için Emirler yağdırırken o yanında bir avuç adamla sağ elinde tabanca,sol elinde darağacı taşıyarak yeni bir devlet kurmaya Ankara'ya gidiyordu.
Fikriye Hanım
O akşam, Kız Muallim Mektebi’ne giderek müdire ile konuşurken beni bir hanımın görmek istediğini haber verdiler. Pencerenin ışığı altında, güzel ve ince yüzlü bir kadınla karşılaştım. Ellerini uzatarak bana geldi. Bunun, bir defa Mustafa Kemal Paşa’nın arabasında gördüğüm yeğeni Fikriye Hanım olduğunu anladım. Bu güzel kadın her türlü yardıma hazırdı. Çok tatlı ve mahzun bir sesi vardı. Epeyce konuştuk. Her hâlde Mustafa Kemal Paşa’ya çok derin bir suretle bağlıydı. Onun kadın dostlarından çekiniyordu. Bu kadın, Mustafa Kemal Paşa’nın evini gayet iyi idare ediyor ve hemen herkesin saygısını kazanıyordu. Kendisini almak isteyen birçok, adamakıllı erkek olmasına rağmen, kabul etmiyordu. İnanıyorum ki, Mustafa Kemal Paşa’nın anası müstesna, kendisine mevkii için değil, sırf şahsı için bağlı tek kadın bu idi. Ne var ki, kendisini nikâhla aldıracak kadar becerikli değildi. Bununla beraber bir gün alacağına inanıyordu. Ömründe tek bağlandığı erkek Mustafa Kemal Paşa idi. Onu kaybederse insan hissediyordu ki, hayatını da kaybedecekti. Gözlerinin ve ağzının garip cazibesi hâlâ hayalimdedir. Nihayet toplantı oldu. Ön sırayı İstanbul kadınları işgal ediyorlardı. Hepsi iyi giyinmiş, bir kısmı genç ve çok güzeldi. Bunlar İstanbul’da nutuk vermiş olduğum kadınlardan başkaları değillerdi. Onların arkasında Ankara kadınları, en arkalarda da bana büyük bir heyecan veren köylü kadınlar vardı. Ömrümde hiçbir dinleyici bu kadınların vermiş olduğu şeref ve gururu bana hissettirmemiştir.
Fikriye Hanım
O akşam, Kız Muallim Mektebi’ne giderek müdire ile konuşurken beni bir hanımın görmek istediğini haber verdiler. Pencerenin ışığı altında, güzel ve ince yüzlü bir kadınla karşılaştım. Ellerini uzatarak bana geldi. Bunun, bir defa Mustafa Kemal Paşa’nın arabasında gördüğüm yeğeni Fikriye Hanım olduğunu anladım. Bu güzel kadın her türlü yardıma hazırdı. Çok tatlı ve mahzun bir sesi vardı. Epeyce konuştuk. Her hâlde Mustafa Kemal Paşa’ya çok derin bir suretle bağlıydı. Onun kadın dostlarından çekiniyordu. Bu kadın, Mustafa Kemal Paşa’nın evini gayet iyi idare ediyor ve hemen herkesin saygısını kazanıyordu. Kendisini almak isteyen birçok, adamakıllı erkek olmasına rağmen, kabul etmiyordu. İnanıyorum ki, Mustafa Kemal Paşa’nın anası müstesna, kendisine mevkii için değil, sırf şahsı için bağlı tek kadın bu idi. Ne var ki, kendisini nikâhla aldıracak kadar becerikli değildi. Bununla beraber bir gün alacağına inanıyordu. Ömründe tek bağlandığı erkek Mustafa Kemal Paşa idi. Onu kaybederse insan hissediyordu ki, hayatını da kaybedecekti. Gözlerinin ve ağzının garip cazibesi hâlâ hayalimdedir. Nihayet toplantı oldu. Ön sırayı İstanbul kadınları işgal ediyorlardı. Hepsi iyi giyinmiş, bir kısmı genç ve çok güzeldi. Bunlar İstanbul’da nutuk vermiş olduğum kadınlardan başkaları değillerdi. Onların arkasında Ankara kadınları, en arkalarda da bana büyük bir heyecan veren köylü kadınlar vardı. Ömrümde hiçbir dinleyici bu kadınların vermiş olduğu şeref ve gururu bana hissettirmemiştir.
İstanbul'daki İngiliz Yüksek Komiser Yardımcısı Amiral Webb, 19 Ocak 1919'da Londra'da Hariciye Müsteşar Yardımcılarından Sir Ro- nald Graham'a gönderdiği mektupta şöyle diyordu: "... Görünürde memleketi işgal etmediğimiz halde, şimdi valilerini tayin ediyor veya görevlerinden uzaklaştırıyoruz; polislerini yönetiyor, basınlarını denetliyor, zindanlarına girerek Rum ve Ermeni tutukluları iş ledikleri suçlara aldırmaksızın serbest bırakıyoruz... Demiryollarını sıkıca denetimimizde bulunduruyoruz ve istediğimiz her şeyi müsadere (el koy- ma) ediyoruz... Politikamız, süngünün keskin ucuna dayanıyor... Halife elimiz altında bulundukça İslam dünyası üzerinde ek bir denetleme ara- cına sahibiz... Bildiğiniz gibi Padişah bizi buraya yerleştirmek istiyor...
Sayfa 357Kitabı okudu
Reklam
sanki koca Osmanlı coğrafyası kan ağlamıyormuş, beş yüz yıla yakın düşman çizmesinin basmadığı İstanbul toprakları işgal altında değilmiş gibi, devleti yönetenler, Müslüman bir kadının sahneye çıkıyor olmasına oyalanıyorlardı.
Sayfa 169Kitabı okudu
Nihad Sami Banarh, Türk Edebiyat Tarihi adlı kita­bında şunları yazıyor: «Başta İstanbul olmak üzere bir kı­sım Türk yurtlarının işgal altında bulunduğu yıllarda, ga­rip bir tesadüfle, ekseriya aşk şiirleri söyleyen öteki gençler­ den ayrılarak o, (Nazım Hikmet), fakir ve 'cemiyet şiirlerini yazmıştır»
1921
Istanbul işgal altında olduğu için uçakları doğrudan Anadolu'ya getirme imkanı yoktu. Pilotlar İran'a uçacaklarını belirtip havalandı ve arıza bahanesi ile Eskişehir ve Adapazarı'na inip uçakları teslim ettiler...
Reklam
Hahambaşı Naum Efendi'nin işgal yıllarında gazetelere verdiği demeçlerinde, Milli Mücadele'den yana bir tavır sergilediği görülmüştü. Naum Efendi, Milli Mücadele Hareketi'nin İtlâf karşıtı, Mustafa Kemal Paşa'nın "bir maceracı veya bir bağnaz" olmadığını Wilson ilkelerini savunarak Türklerin çoğunlukta olduğu bölgelerin Türklerde kalması için çalıştığını anlatmaya çalışmıştı.
Sayfa 78
......Hilafet ordusunun beyannamelerini isyan bölgelerine İngiliz konsolosları, Ermeni doktorları, Rum komitacıları dağıtırlar. 31 Mart irticaının kaçkını İmam Kör Ali gene sahnededir. Mekteplileri keseceğiz diye ayaklanmıştır. Ankara Ziraat Mektebine doğru dört taraftan azgın bir kin ve garaz dalgaları yürür; telgref telleri her taraftan kötü haberler getirirler... İstanbul' a gelince: İstanbul' da 80.000 kişilik bir işgal kuvveti ve dünyanın en güçlü donanmaları vardır. bu yabancı silahlar altında bir padişah, onlardan değil Mustafa Kemal' den kurtulma peşindedir. Bir hükümet vardır ki, hem hain, hem acizdir. Bu hükümetin Nazırını yabancı kuvvet kumandanları ayaküstü kabul ederler. Sadrazama uluorta haber gönderip Nazır değiştirirler. Ya Meclis? Fakat İstanbul' un da, Meclisin de hikayesini daha evvel anlattık. Bu anlatılanlar bu olaylar dikkatle incelenirse görülüyor ki, hatta meclise gönderdiği arkadaşları bile gene ondan kurtulmak çarelerinin peşindedirler; - Artık meclis var. Vatansever bir hükümet var. Artık Temsil Heyetine lüzüm var mı? Kısaca; öyle bir hava içinde yaşar ki, bu havayı teneffüs edebilmek dahi ya çilelerin en çetini ya da bir kahramanın işidir. Yaşadığı her gün, geçirdiği her gece bin bir ihtimale gebedir. Her gün güneş ufka inerken, onun bu batışını son defa görmek, fakat doğuşunu bir daha görememek ihtimali, Ziraat Mektebine kapananları daima derin derin düşündürmüştür.
Sayfa 212Kitabı okudu
Üç yılık mücadeleden (1919-1922) yeni bir millet doğmuştur. Yunanlı istilacılara ve I. Dünya Savaşı'nı kazananlara olduğu kadar, işgal altında bulunan İstanbul'daki halifenin manevralarına karşı yürütülen milli mücadelede vurgulanması gereken nokta şudur: Mustafa Kemal, Ankara'da milli bir meclis toplayarak devleti, milli iradeye dayandırmış, yurdun geleceğini ilgilendiren kararları daima Türk milletinin temsilcisi Büyük Millet Meclisi'nden çıkartmıştır..
Sayfa 133 - Kronik KitapKitabı okudu
" Sanki koca Osmanlı coğrafyası kan ağlamıyormuş, beş yüz yıla yakın düşman çizmesinin basmadığı İstanbul toprakları işgal altında değilmiş gibi, devleti yönetenler, Müslüman bir kadının sahneye çıkıyor olmasıyla oyalanıyorlardı"
Sayfa 169Kitabı okudu
1919 yılının Nisan ayında Paris'te barış görüşmeleri devam ederken Hrisanthos, Paris'e giderek Venizelos'la bir görüşme yapmıştı. Bu görüşme hakkında Yunan Dışişleri Bakanlığı'na gönderdiği 25 Nisan 1919 tarihli telgrafında Venizelos, Rum temsilcilerin Doğu Karadeniz Rumları'ndan oluşturulacak küçük bir askeri birliğin
Sayfa 73 - Türk Tarih Kurumu YayınlarıKitabı okudu
799 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.