“Işık hızından dolayı. Evrenin bilinen kısmı bir uçtan diğerine on altı milyar ışık yılı genişliğinde ve genişlemeye devam ediyor. Fakat ışık hızı saniyede sadece üç yüz bin kilometre hızla yol alabiliyor, “bir salyangoz hızında. Bu da ışığın asla evrenin bir ucundan diğerine ulaşamayacağı anlamına geliyor. Işık hızından daha hızlı hiçbir şey bulunmadığından, hiçbir bilginin ya da harekete geçirme kuvvetinin evrenin bir ucundan diğerine gitme imkânı bulunmuyor.“evren bir insan olsaydı, sinirsel uyarıları vücudunun tamamına ulaşamayacaktı; beyni vücudunun varlığından, uzuvları ise beyninin varlığından haber alamayacaktı. Bu felç değil de nedir?”
Işık hızı 😀
Reklam
George Gamov’un deneyine dayanarak, ışığın gerçek hızı olan saniyede 300.000 km. süratle değil de saatte 40 km. hızla ilerlediği bir yer düşünelim. Bir motosiklet üzerinde olduğunuz halde ışık hızına yaklaştığınızı düşünün. (Görecelik Kuramı «Tutun ki...» «Düşünün ki...» deyimleriyle doludur. Einstein bu nedenle Almanca olan Gedankenexperiment düşünce antrenmanı sözcüğünü kullanmıştır.) Süratiniz arttıkça, geride bıraktığınız cisimlerin kenarlarını önünüzde görmeye başlarsınız. Işık süratine yakın bir hızla giderken, dünya, sizin açınızdan, çok garip bir hal alır; sonuçta herşey sıkışıp küçücük dairesel pencereye dönüşür. Olduğu yerde duran bir gözlemci açısından, sizden yansıyan ışık siz uzaklaşırken, kırmızı ışır, yaklaşırken mavileşir. Eğer gözlemciye doğru ışık süratine yakın bir hızla yolculuk ediyorsanız, renkli bir ışına bürünmüş bir gölge olursunuz; normal olarak gözle fark edilmeyen kızılötesi ışın saçışınız, gözle görülebilen daha kısa dalga boylarına dönüşür. Hareket ettiğiniz yönde pres altında yoğunlaşmış gibi kütleniz artar ve geçirdiğiniz deneyim nedeniyle, zaman yavaşlar. Işık süratine yakın bir hızla yolculuk etmenin verdiği soluk kesici deneyim, zaman genleşmesi yapar.
Uzayın devasa ölçeği ile ışığın limitli ama çok büyük hızı, evreni eski koşullar hakkında pek çok şeyi açığa çıkarabilecek doğal bir zaman makinesine dönüştürür. Uzay içinde baktığımız her 100 milyon ışık yılı için zamanda da bilfiil 100 milyon ışık yılı için, zamanda da bilfiil 100 milyon sene öncesine bakmış oluyoruz.
Sayfa 58 - Hep Kitap YayıneviKitabı okudu
Nesnelerin görüntüsü , gözümüze belli bir hızla ulaşıyor ve buna ışık hızı diyoruz. Kendi ellerinize bakarken gördüğünüz şey, parmaklarınızın saniyenin milyarda biri kadar önceki hâlidir. Başınızı gökyüzüne kaldırdığınızda güneşin yaklaşık sekiz dakika önceki hâlini görürsünüz.Bundan dolayıdır ki ân'ı hiçbir zaman görmeden hep geçmişi temâşâ ederek yaşar insan.......
·
Puan vermedi
Spoiler İçerir!
aslında şu an
Kızıl Ölümün Maskesi
Kızıl Ölümün Maskesi
kitabını okuyorum, içindeki hikayelerden birisi de Usher Evinin Çöküşü. Yaptığım bi’ alıntıdan yola çıkarak edebiyat atölyesindeki arkadaşımla hikayeyi tartışırken inanılmaz bir şey bulduk ve bunu, inceleme yazarak anlatmak istedim. Poe’nin bütün hikayelerinde zaten kendine has bir akışı ve uyumu oluyor. ama hikayenin ortasında ‘perili saray’ adında bir şiir giriyor hikayeye ve aslında son kıtası bütün hikayeyi özetliyor. şimdilerde o vadiden geçenler pencerelerin kızarık ışığında, çırpınan dev karaltılar seçerler çatlak bir ezginin eşliğinde. bu arada baş döndürücü bir ırmak gibi hızı asla kesilmeden solgun kapıdan taşar uğursuz bir kalabalık kahkahalarla -bir daha asla gülümsemeden. ve kitabın sonu da şöyle bitiyor; ışık, daha önce de sözünü ettiğim, yapının çatısından temeline kadar zikzaklar çizerek inen o belli belirsiz çatlaktan sızan, batmak üzere olan kankırmızı dolunayın apaydın ışığıydı… binlerce sel suyunun sesini andıran, iç içe geçmiş bir sürü haykırış duydum- ve ayaklarımın dibindeki derin, karanlık dağ gölü, Usher’ların kalıntılarının üstüne büyük bir ciddilik ve suskunlukla kapandı. son iki kıtayı da kız kardeşinin, ikizinin üstüne kapaklanarak artık o anda tamamen ölmesiyle bağdaştırmıştım. geri kalanını arkadaşımla ortak tartışma sıradında bulduk. severek okuduğum bir hikayeydi. edebiyat atölyesi iyi ki var :)
Usher Evinin Çöküşü
Usher Evinin ÇöküşüEdgar Allan Poe · Maviçatı Yayınları · 0442 okunma
Reklam
Bir kırbacın şaklayışını duyarız, çünkü kırbacın ucu ses hızından daha süratli hareket eder ve böylece bir şok dalgası, küçük bir sonik patlama yaratır. Gök gürlemesinde de benzer bir durum sözkonusudur. Bir zamanlar uçakların ses hızından daha çok sürat yapamayacakları sanılırdı. Bugünse sesten hızlı giden uçakların sayısı oldukça çoktur. Fakat ışık hızı sınırlaması ses hızından ayrı bir şeydir. Sesten hızlı uçakta sorun mühendislik sorunudur ve bu mühendislik sorunu çözümlendikten sonra sesten hızlı yolculuk yapılabilmektedir. Fakat ışık hızı sorunu, yerçekimi gibi doğa yasasının temelinde yatan bir konudur.
“Köyde kimse yok / Ne bir insan, ne de taş üstünde bir taş / Çocuklar yok / Enkaz çığlık atıyor/ Ve bir anne kendini sallıyor uyuyabilmek için / Bebekler, küçücük çocuklar / Çamurla kaplanmış / Yollarda bulunmuşlar / Onlarsa konuşuyor / Amaçları savaş / Ne laf ama… Düşen bombalar / Amerikan yapımı / Yeni Ortadoğu / ‘Pirinç kadın’
Hubble'nin büyük keşfi
❝ Bir galaksiden gelen ışık, onu oluşturan milyarlarca yıldızdan çıkan ışığın toplamına eşittir. Işık bu yıldızlardan çıkıp ayrılırken, yıldızların dış katmanlarındaki atomlar tarafından bazı frekanslar ya da renkler emilir. Bunlara ilişkin elde ettiğimiz çizgiler, milyonlarca ışık yılı uzaklardaki yıldızların, Güneş'imizin ve yakınlarımızdaki yıldızların aynı kimyasal elementlere sahip olduklarını öğrenmemizi sağlar. Humason ve Hubble tüm uzak galaksilere ait tayfların kırmızıya döndüğünü, galaksiler ne denli uzaksalar tayftaki çizgilerinin o denli kırmızıya döndüklerini hayretle gözlediler. Sözkonusu kırmızıya dönüşün en iyi açıklanışı Doppler kuralıyla mümkün oluyordu: Galaksiler bizden giderek geriye çekiliyorlardı. Galaksi ne denli uzaktaysa geriye kaçış hızı o denli fazlaydı. Peki, neden galaksiler bizden kaçıyorlar? Evrendeki bizim konumumuzda özel bir durum mu vardı? Acaba Samanyolu Galaksisi gökadalararası kuralları küstahça çiğnemiş miydi? Evrenin genişlediği ve beraberinde galaksileri de götürdüğü daha olası bir yanıttı. Yavaş yavaş anlaşıldı ki, Humason ve Hubble Büyük Patlamayı, evrenin başlangıcım değilse bile tekrar dirilişlerinin en yenisini keşfetmişlerdi. ❞
Yanıtı buraya alalım ki, yorum diye cahilliklerini cıvıkça boca edenlerden beri olalım: Göğün mahiyetini Secde 5, Hac 47 (bizim nezdimizde bin yıl gibi sayılacak bir gün) gibi ayetlerle tasavvur edebiliriz. Örneğin bazı astrofizikçiler, ayın bin yıllık mesafeyi bir günde almasından hareketle (Yunus 5'e istinaden) bunun ışık hızı olduğu sonucuna varırlar vs. Belli bölgelerinde melekler gibi varlıkların ulaşabileceği yerlerinin olduğunu da söyleyebiliriz (Vakıa 79 gibi).Dünyamıza göre tüm kainat yüksek gök/ler konumunda olduğundan, bir yerden sonra neliği/nasıllığı üzerine ancak tahminlerde bulunabiliriz. Kimi varlıklar yapıları gereği diğerlerinden farklı olarak göğün/kainatın/evrenin başkaca yerlerine de ulaşabilir. Son Vahyin müntesipleri olarak, bu (sidretül münteha, melei ala gibi) bölgelerin varlığına, Rabbin bildirdikleri ve üzerine bilimle katabildiklerimiz kadarıyla maddilikleri, manevilikleri ya da her ikisi birdenlikleriyle iman ederiz. Vahyin bu tür ayetlerini, Al-i İmran 7'deki muhkem/müteşabih hakkındaki öğütleri yadsımadan değerlendiririz.
I☽oğa

I☽oğa

@damdanakan
·
25 Mayıs 16:38
"Hakikaten biz (cinler) göğü yokladık, onu güçlü muhafızlar ve alev toplarıyla doldurulmuş bulduk(Cin-8)" Bu gök fiziki gök müdür yoksa manevi gök mü? Fiziki gök ise orada hangi makam var ki koruma altına alınmış Manevi gök demekse eğer, manevi gök kavramının manası nedir?
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.