Sicilya’da Bir Aşk Hikayesi;
18. yüzyılda geçen muhteşem bir romantik gerilim, masalsı ve gotik edebiyat türünde dediklerinden. O yıllarda İngiltere’de yanında erkek eşlikçi olmadan kadın bir yazar olmak o kadar zorken bu türde roman yazmak herkesin harcı olmamalı.
Ann Radcliffe, gotik romansın duayenlerinden. Tam altı gotik roman. İkinci
Bu gece, yenidoğan yoğun bakım odasında, sessiz ve huzurlu bir atmosfer hakim. Mavi ışıklar altında, yaşamın en kırılgan anlarına tanıklık ediyoruz. 💖 Küçük bir can, yaşama tutunma çabası içinde, her soluğu umutla dolu. 🌟
Her bir nefes, yeni bir yaşamın şarkısı, ve bu sessiz koridorlar, sevgi ve şefkat dolu bir yuvaya dönüşüyor. 💕 Minik yürekler, büyük hayallerin başlangıcını atıyor, her biri kendi hikayesinin kahramanı. 🍼✨
Bu gece, sessizce akan zaman içinde, yaşamın en saf halinin tanığıyız. Her bir solukta, hayatın yeniden başlangıcının şahidi oluyoruz. 💫
Okuyacağınız kitap bir aşk kitabı değildir öncelikle bunu biliniz. Bir sevgi yoktur ortada. İhtiras vardır. Arzu, bencillik yükselmek ama aşk kesinlikle kesinlikle yoktu.
Hakim soruyor şiddetle "Madam Bovary kim?"
Üstat durur mu veriyor cevabı "Madam Bovary benim!"
Bu sözden sonra serbest bırakılıyor
2.Şiirim🗼Yorum yapabilirsiniz👏
Soğuk rüzgarları hissettim bahçende
Kırlangıçlar gülümsüyordu her köşede
Ben seyyahtım sevdayı arayan
Bir kalp ile bir dil ile
Sancılı dağlar gördüm vadi tepesinde
Düşlerimle hissettim hayalin ötesinde
Ben çobandım sevdayı arayan
Bir kalp ile bir dil ile
Dünya döner seyri alemde
Işıklar dans eder karanlığın gölgesinde
Ben şairdim sevdayı arayan
Bir kalp ile bir dil ile
( Spoiler içerir ! )
Rasim Özdenören’in ilk ve son romanıymış bu eser. Bünyesinde iki hikayeyi birden barındırıyor.
Birincisi; kurtuluş savaşından sonra bir çok arkadaşını kaybetmiş olmanın verdiği hüzünle ve verdikleri mücadelenin bir hiç uğruna olduğunu gördükçe, protesto olarak 50 yıl boyunca evine kapanıp gül yetiştiren adamın hikayesi; ikincisi kaybolmuş, kendi kültür ve medeniyetlerinden tamamen kopmuş, yozlaşmış yeni nesili; ‘’Sitare, Yavuz, Çarli ...’’ ve diğerlerini.
Eser, metropollerde sabahlara kadar sönmeyen ışıklar, bankalar ve otellerin hızla her caddeyi istila etmesinin ardından doğu ve batı arasında sıkışmış adeta prangalanmış olan zihinleri gözler önüne seriyor. Modernitenin kıskacına sıkışmış insanların iç hallerini bize gösteriyor; harcıyorlar, oynuyorlar, geziyorlar fakat doyuma bir türlü ulaşamıyorlar,bir türlü mutmain olamıyorlar.
Bu hikaye dede ile torunun arasında ki o derin uçurumu anlatıyor. Psikolojik dürtüleri, sosyal süreçleri göz önüne seriyor.
Kitapta yaşlı adamın sorduğu ‘’Sizler nasrani misiniz? Yoksa mecusi misiniz? Hangi millettensiniz?’’ soruları beni dehşete düşürdü.
Birde, ‘’Savaşarak neyi ortadan kaldırmak istemişlerse, savaştan sonra o gelmişti. ‘’ cümlesi geçiyor , zaten hep böyle olmamış mıydı?! Bu pasaj bana 28 şubatı hatırlattı; o yerlerde sürünen, derslerden kovulup okula alınmayan, bu uğurda mücadele veren ‘’başörtüsü bez parçası değil ayettir’’ sloganı atan ablaları...
İsmet özel’in dediği gibi, neyi kaybettiğini hatırla, hatırlayalım..
Can Yücel’e ‘ neden hep babana şiir yazarsın?’ Sorusunu yönelttiklerinde, ‘ Ben anneme şiir yazacak kadar şair değilim.’ der. Başka anneleri bilmem ama bu söz sende var olup, her bir alın kırışıklığına tesir ediyor. En ama en çok sana yakışıyor. En çok sen de anlam buluyor.
Şimdi sana bu dünyanın kirinden arınmış bir ben yani o 12 yaşındaki
Mevlana der ki;
"Dibi yosun tutan denizlerle ilgilenme,
sen dağları seyret.Yenik düşüyorsan özlemlerine aldırma, kalbindeki o uçsuz bucaksız sevgiyi hisset. Işıklar sönmüşse ve karanlıksa; ona da aldırma, ay ışığını seyret.
Sabret... Sabret ki her şey hissettiğin kadar derin ve sonsuz olsun. Sabret ki her şey gönlünce olsun..."
Sinema-edebiyat ilişkilerindeki başarılı yapımları, tavsiye film listesi haline getirmek için öncelikle
Edebiyat Atlası ‘ndan bir alıntıyı daha önce paylaşmıştım.(#46533729)
Romanlardan sinemaya aktarılan filmlerde eserin aslına ne kadar sadık kalındığı yoruma açık olmakla birlikte
"Günahlarından kaçamazsın, emin ol bulur seni."
1 değil, 2 değil, 5 değil, 7 değil tam 10 aşağılık, yasaların dokunamadığı iğrenç 'zenci'(!)
Öncelikle Agatha Christie'ye bu kitabıyla başladığım için sevinçliyim. Kitap, akış, kurgu, bağlayış, karakterler, konu, olay ve en önemlisi de mekân olarak olağanüstü bir şekilde hazırlanmış.