Yeryüzünde birçok Beth var; utangaç ve sessizler, kendilerine ihtiyaç duyulana kadar köşelerinde oturur ve başkaları için içtenlikle yaşarlar. Öyle ki şöminedeki küçük cırcırböceği cırlamayı kesene ve güneş gibi ışıldayan tatlı varlığı arkasında sessizlik ve gölgeler bırakarak yok olana kadar kimse onların bu fedakarlıklarını görmez.
Büyük masanın etrafında devrin ileri gelenleri yer almışlardı. Atatürk, bana yer gösterdiler, oturdum. Ortalıkta bir fırtınanın eşiğindeymiş gibi heybetli bir sessizlik vardı ve Atatürk'ün yüzünün anlatımı çok sertti. Bana şöyle seslendiler: —Ali Saip davasının sonucu ne olacak? Ayağa kalktım: —Mahkemenin kararını beklemenin gerektiğini arz ettim. Daha henüz sözümü bitirmemiştim ki, Atatürk'ün gök gürültüsünü andıran sesi salonu çınlatıyordu: —Mahkemenin kararı ne demek, hâkim ne demek, sen ne demeksin? Mahkemeyi de kapatırım, hâkimleri de atarım, seni de atarım! Masanın etrafındakilerin en az benim kadar heyecanlı olduklarını hissediyordum. Ama biliyordum ki bir gün Atatürk'ün huzurunda ne pahasına olursa olsun doğru konuşulacaktır. Tekrar ayağa kalktım ve dedim ki: —Atatürk'üm, mahkemeyi de kapatırsınız, hâkimleri de atarsınız, beni de atarsınız ama tarihe aldığınız Mustafa Kemâl diye geçmez! Güneşli bir gök parçası mavili ile ışıldayan gözleri yağmurla yıkanmış gibi nemlenmişti ve içten gelen bir gülüşle: —Çocuk! Ben senden bunu bekliyordum, diyordu. Atatürk, kendi hayatının söz konusu olduğu bir davada, onun yüce sevgisini gönlünde taşıyan ve ölesiye bağlı bulunanların herhangi bir etki altında kalmalarından korkuyor ve onları zaman zaman uyarıyor ve denetliyordu.
Sayfa 22 - Baha Arıkan
Reklam
"Umarım bir şahsiyet olabilirim. Sevgiden gözleri ışıldayan insanların olacağı bir dünya düşünmek beni mutlu etti. Önceleri, sanki geleceğimin anlamına dair umudumu kaybetmiştim, ama şimdi daha güçlü ve anlamlı bir geleceği araştırmaya kendimi istekli buluyorum."
İçi boşaltılmaya çalışılan kavramlardan dolayı dinden soğuyanlar çoğalıyormuş. Peygamber Efendimiz (sallallâhü aleyhi vesellem) buyuruyor ki, "İnsanlar, madenler gibidir." Alüminyum gibi hemen soğuyan, demir gibi paslanan, altın gibi ışıldayan karakterler de aramızda. "Ilımlı İslâm” ile mi ısıtıldılar ki hemen soğuyorlar. Mevzu, kaynayan kurbağa sendromuna dönmesin. Hep bir hikayeleri vardır. "Falan kişi, şu sebep, bu sebep dinden soğumuştur."
"Istıraptan belin büküldüğünde, dünyanın üzerine ebedi bir gece çöksün istediğinde, yağmurun ardından ışıldayan yeşilliği düşün, düşün bir çocuğun uykudan uyanışını."
Sayfa 103 - Yapı Kredi Yayınları
♡Şu güzel nergisin rengine, uzakta ışıldayan yıldıza hiç çirkin denilebilir mi?
Reklam
1,000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.