Birey kendisinde var olan zayıflık, yetersizlik ve değersizlik duygularını ödünleyebilmek için benlik imgesine sınırsız güçlerle ve yüceltilmiş becerilerle donatmaya çalışır. Bireyin benliğini gerçekçi olmayan bu olağanüstü özelliklerle yüceltmeye çabalaması, bir süre sonra onda, kendi yarattığı bu gerçek dışı imgenin kalıplaşmasına neden olur ve birey asıl gerçeğin kendisini yarattığı bu benlik imajı olduğuna inanmaya başlar. Bi başka ifadeyle birey kendi kazdığı kuyuya kendisi düşer ki kendi özüne yabancılaşır ve idealleştirdiği imgesi ile özdeşleşmeye başlar. Birey sağlıksız bir döngü içinde idealleştirilmiş benlik imajıyla kendi gerçeğinden uzaklaşır ve onun için ideal benlik imgesi onu gerçekten ya da potansiyel olarak olduğu şeye -olabileceği veya olması gereken şeye- dönüşür. kişinin gerçek yaşamda idealleştirilmiş imgesine ulaşmaya çalışan çalışmasına da görkem arayışı denir
Korku,korkulan şeyi yaratır ve aşırı niyet, arzulanan şeyi imkansızlaştırır. Bir şeyden ne kadar çok kaçınırsanız o kadar onun etkisinde kalırsınız; o kaçınmak istediğiniz şeyi ne kadar arzularsanız o kadar da ondan uzaklaşmış olursunuz.
Kişinin olumsuz etki yaratan duygularını ve eylemlerini değiştirebilme konusunda bilişselliğin, felsefenin, akıl yürütmenin ve kendini ikna etmenin ne kadar büyük değer taşıdığını keşfetmiştim.
İnsanların hemen hemen hepsi, hayatta kalmayı ve mutlu olmayı amaçlarlar. Bununla birlikte, çok sayıda insan mutluluğu yaratan şeyin kendileri dışında gelişen olaylar ve şartlar olmadığının farkında değildir. Aslında olumlu duyguları yaratan ya da yok eden olgu bizzat olaylara ve kendimize dair algımızdır.
İnsanlara dış nesneler veya diğer insanlar Zarar vermezler, ancak bizim kendi tutumlarımız ve inançlarımız bize zarar verme gücüne sahiptir. Koşullar bizim arzu ve beklentilerimizden bağımsızdır. Olaylar olması gerektiği gibi olur, kendi kurallarımızı dünyaya dayatmak ya da dünyadan bunlara uymasını beklemek sonu hüsrana giden en garantili yoldur.
Epiktetos'a göre mutluluk ve özgürlük neyi kontrol edip neyi kontrol edmeyeceğimizi anlamamıza bağlıdır. Kişi bu gerçekliği, yani yaşamın bizim kontrolümüzde olan ve olmayan öğelerden oluştuğunu kabul ettiğinde ve ikisini birbirinden ayırmayı ve erdiğinde hem iç huzura hem de iyi bir yaşama sahip olur.
İnsanın her belirgin tutumu, çocukluğunda ki bir kökene doğru izlenebilir. İnsanın gelecekteki tüm tutumu, çocukken içinde bulunduğu yuvada biçimlenmiş ve hazırlanmıştır.