Bugün daha önceki saatlerde, karanlık bakışlarında belli bir hüzün vardı. O her neyse, her ne hakkında konuşmak istemiyor olsa da, onun her zaman içinde olduğunu düşünüyorum. Cilalı kaplamasının hemen altında yaşıyor. Cristiano kalçalarını benimkine bastırıyor ve ağzının içine doğru inliyorum. Bütün kaslarım hissedilir bir arzuyla ürperiyor. Onun
Sayfa 131
ben dünyaya konuk olmaya gittim ben hüzün vadisine ben irfan bağına ben bilginin apaydın taraçasına çıktım dinin merdiveninden tırmandım kuşku sokağının taaa sonuna istiğnanın serin havasına ben sevginin ıslak gecesine kadar gittim ben aşkın öbür ucunda birinin görüşüne gittim gittim, gittim taaa kadına hazzın ışığına isteğin sessizliğine yalnızlıkla dolu sese dek.
Reklam
Mutsuz kente mutlu yağmurlar yağıyordu, Aylardan bir deli zemheri, Canım yanarken gözler gördüm sanki yangın yeri. Elveda bedenden bedene yollandığım günlere, Elveda beline sarıldığım güzellere, Elveda memur çocukları gibi zor terk ettiğim kentlere. Gittim ben sonsuzluğa, sorgusuzca gittim, Seni martılara emanet ettim, Islak, yorgun, huysuz martılara... Bektaşi tekkesinde deyiş okudum, Okudukça sana dokundum. Yangın yeri gözlerine yüreğimi açtım. Ben Yalova'dan bir öğretmen, 50'sine yeni bastım. Gözlerim gözlerine akmak ister, Sen ister gizle ister göster. Gözlerimden başka göze gitme, Gidersen de sevme, seversen de delirtme. Beni incitme, Kapatma gözlerini gözlerime. Sana derdimi kaç satırda anlatırım, Kaç bahar dayanırım yokluğuna, Yumuşak hünerli ellerini nasıl bırakırım sabah karanlığına, Dumanlı dağlarda mavi güvercinli hatıralarım, Yeşil dallarda kızıl kirazlarım, Meydanlarda söylensin şiirlerim şarkılarım, Varlığın yıldız yangınları aydınlanırım, Yokluğun ini soğuk yağmurlar ıslanırım, Seni 100 dilde kıskanırım. -Muharrem İnce
Islak bir öpücüğün kıvılcımı çakıyordu düşlerimde
Seyyar Salıncaklar Üzerine.
Kipriklerim ıslak, saat gecenin dördü. Çocukken eğlenerek bindiğim atlı karınca şimdi sadece başımı döndürüyor. Tıngırdatarak zincirlerini, tekerlerini pürüzlü asfaltta sürüyerek getirirdi ihtiyar amca seyyar salıncağı sokağın başına. Binmek için sıra kapmak şöyle dursun, bazen yalnızca ihtiyarın salıncağını görmek bile dudaklarımın kenarlarının kıvrılmasına yeterdi. Sıramı beklerken başı gökte dişleriyle gökyüzünü selamlayan arkadaşlarımın saçlarının rüzgarda salınışının seyrine kapılırdım. Hepimiz mutluyduk o salıncakların tepesinde. Döndükçe tıngırdayan zincir sesleriyle boğuşurdu kahkahalarımız. Bir çocuğun sevincine ortak olmak, yapbozun tam ortasındaki eksik parçanın ta kendisi olmaktı. Kısılan gözlerin berisinde ışıl ışıl parlayan umutlar... Salıncaklar küçüldü artık, ya da uzanıp serpildik sahi. İçimizdeki çocuğun sesi kısıldı. Bu yüzden mi parkların yanından öylece savrulup geçiyor çocukluğumuzun sancısı, gölgemizin ardına utangaç ve sıkılgan sığınarak? Salıncaklar hiç küçülmesin, parklar biçare yalnızlığa gömülmeden, yapbozun parçası olsa çocuklar.. Boş kalmasın salıncaklar. Bir anlığına çocuk olsun tüm dünya, sokağın başında salıncaklı ihtiyarı gözleyen.. Sadece bugüne mahsus. Tekrar ve tekrar.
Git, ıslak yanağını git ve daha da serinlet Bu denli zor yaşam, bir çare, her defa da yenilmek
Reklam
az önce külden bir kuş sürüsü geçti üzerinden uçarak ıslak çatıların bu geçiş söylenmeyen sözler gibiydi değişmezliğini biliyordum yaşanmışın
Sayfa 64
Çok üzgünüm. Yere doğru bakınca erimiş kar suyundan oluşan bir su birikintisinin içinde durduğunu fark etti , artık kontrol edemediği ıslak , titreyen parmaklarına baktı. Kendini şekeri düşmüş gibi hissediyordu ama yine de aç değildi. Ölü gibi yorgundu ama aynı zamanda boş mideye içilen bir fincan kahveden sonra canlanmış gibiydi. Ve ağlamak istiyordu. Karısı için , hayatı , kendisi için , ama musluk bir türlü açılmıyordu. Aklımı yitiriyorum , diyerek düşüncelerini ilk kez soru sormak yerine tanımlayarak ifade etti.
boynumda yağmurdan bir kolye... ıslak taşlara oturuyorum bugünlerde... bir siyam kedisi ve ben... pek çok şeyi geriye doğru unutuyoruz...
1,000 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.