Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gelin ey ehl-i şiir biz de gazel söyleyelim Ve de Bâkî ve Fuzûlice güzel söyleyelim Yazalım ta ki yeşersin yeniden hâs şiir Onu biz söylemesek söylemez el söyleyelim Bütün ilhamımız İslâm bunu ilân edelim Hele İslâm ki ebeddir ve ezel söyleyelim Güzelim Türkçenin uydurmaca bükmüş belini A dilim sen dahi doğrul ve düzel söyleyelim Arab'ın nazmı kasid ü Acem'in mesnevidir Gelin ey ehl-i şiir biz de gazel söyleyelim 16.08.2017/VAN
Başka bir fırka şöyle demektedir: Dinin tamamı Ali b. Ebû Tâlib’in iki elindedir ve din ona dayanır. Onlar, onun sırrına kesin bir şekilde şehâdet etmeyi vâcip görürler. Ali’den sonra imâmet, ehl-i beyte aittir.
Sayfa 120Kitabı okudu
Reklam
O, sihir hakkında şöyle diyordu: Sihir, bir hile ve el çabukluğudur. Sihirbazın, insanı eşeğe, âsâyı yılana dönüştürmesi mümkün değildir.
Sayfa 118Kitabı okudu
Ben Müslümanım.Dinim İslam,Allah'a inanıyorum, Allah'ın elçisi Hz.Muhammed'e inanıyorum,tüm insanlığın kardeşliğine inanıyorum,fakat bizim insanımızla kardeşliğe hazır olmayanlarla kardeş olduğumuza inanmıyorum.
Büyük İslâm şairi Sâdi ise insanı şöyle tarif ediyor: "Yek katre-i hûnest ve hezar endişe" "- Tek damla kan ve bin kaygı..." Yarım olmakla beraber hârika târif...
Zaten İslam," Allah'ın iradesine boyun eğme" anlamına gelir ki bu da, her dinin ortak paydasıdır.
Reklam
İsra Suresi 24
Rivayete göre, bir adam Hz. Peygambere şöyle sordu: “Annem babam yaşlı hâlde yanımdalar. Onların küçükken bana yaptıklarını bu şekilde ödemiş sayılır mıyım?” Hz. Peygamber şöyle dedi: “Hayır, ödemiş sayılmazsın. Çünkü onlar sana bakarlarken senin yaşamanı istiyorlardı. Ama sen onlara bakarken ölümlerini arzuluyorsun!”
Ey nefsim! Deme: "Zaman değişmiş, asır başkalaşmış, herkes dünyaya dalmış, hayata perestiş eder. Derd-i maişetle sarhoştur." Çünki ölüm değişmiyor. Firak, bekaya kalbolup başkalaşmıyor. Acz-i beşerî, fakr-ı insanî değişmiyor, ziyadeleşiyor. Beşer yolculuğu kesilmiyor, sür'at peyda ediyor. Hem deme: "Ben de herkes gibiyim." Çünki herkes sana kabir kapısına kadar arkadaşlık eder. Herkesle musibette beraber olmak demek olan teselli ise, kabrin öbür tarafında pek esassızdır. Hem kendini başıboş zannetme. Zira şu misafirhane-i dünyada nazar-ı hikmetle baksan, hiçbir şeyi nizamsız gayesiz göremezsin. Nasıl sen nizamsız, gayesiz kalabilirsin?
Risale-i Nur
Risale-i Nur
İslam düşmanlarının tek amacı, gençlerin Allah’ı tanımamaları.
Biz yabancı kültür etkilerine açık olmamızın, kültür emperyalizmine uğramamızın başında dil inkilâbını görüyoruz. Arılaşması amacıyla târihî birikimleri olan sözcükler dilimizden atılmış, para ödenerek yenileri türetilmiş sözde; en azından Fuzûlî şiiri okunmaz hâle getirilmiş. Şimdilerde «niye İslâm olduk» diye feryâd eden aydınlarımız kültür kopukluğunun bahtsız uşaklarıdır. Batı’da doğan kültür akımlarına edebiyâtımızın kapılarını sonuna kadar açıyor, daha korkuncu bunu kırmak isteyen san’atçılarımıza gericilikle kara çalıyoruz.
Sayfa 82 - Ötüken YayınlarıKitabı okuyor
Reklam
1920’lerdeki ulus-devlet inşacıları dinle ilgili iki hayati önkoşulla karşı karşıya kaldılar. İlk olarak, İslam ve devlet arasındaki sembolik ve hukuki olarak iç içe geçmiş ilişkinin yanı sıra yüzyıllar içinde gelişen, ulemanın Osmanlı Devleti’yle bütünleşmesiyle karşılaştılar. İkinci miras, millet sistemi altında etnik bölünmenin kutuplaşması, savaş, emperyalist nüfuzdan etkilenen sınıf oluşumlarının dinamikleri ve gayrimüslim nüfusunun yok edilmesi ve ülkenin Müslümanlaştırılmasını içeren demografik değişiklikler gibi gelişmelerin bir araya gelmesiyle dinî kategorilerin etnik belirteçler haline gelmesiydi. Bu, devam eden uluslararası baskı (azınlıklarla ilgili Lozan Antlaşması) ve tarihsel hafızanın (imparatorluğun dağılmasıyla ilgili travmalar, azınlık milliyetçiliği ve Sevr zihniyeti denen, yani Batılı güçlerin ülkeyi bölme planlarından duyulan korku da dahil; daha da ağırlaştırdığı 1920’lerin sonundaki yüksek toplumsal kapanma düzeyini destekledi. Sonuç olarak 1923’te Cumhuriyet’in kuruluşu sırasında egemen olan toplumsal kapanma biçimleri dinî ayrımlara dayanıyordu.
Dünya insanları hepsi yolculuktadır; yolculara yaraşan birbirlerine arkadaş, yardımcı olmaları ve birbirlerine acımalarıdır. Öyleyse, kendisi de sabahleyin erken bir iş yolunda olmalı, ve ben müslümanlardan fayda görüp onlardan razı olduğum gibi, onlar da benden fayda görsün benden razı olsunlar, diye niyetlenip bir işle meşgul olmalıdır.
Her mezhep kendisinin "kurtuluşa eren fırka" olduğunu iddia edip, İslam'ı tekeline alırken, kendisi gibi olmayanları İslam dışı ilan etmekte, onlara yaşama hakkı tanımamaktadır. Bunun en açık örneğini IŞID meselesinde görebiliriz. Suriye'deki, Irak'taki, Yemen'deki çatışmalarda da mezhep farklılıkları hem motivasyon, hem de meşruiyet aracı olarak kullanılmaktadır. Orta Doğu'da, hatta Müslümanlanın yaşamış oldukları her yerde ya fiilen mezhep çatışması vardır (Pakistan) veya iktidar kavgaları mezhepler üzerinden yürütülmektedir. Bu sebepten diyoruz ki; Orta Doğu'da olup bitenleri anlayabilmenin anahtarlarından birisi, belki de en mühimi Şiiliktir. Haritaya baktığımızda İran'da %85, Irak'ta %60, Suriye'de %12, Suudi Arabistan'da %15, Körfez ülkelerinde %30-70 oranında Şii nüfusun olduğunu bilmek, İran'ın Şiilerin olduğu her yerle ilgilenmeyi sorumluluk saydığını görmek, nüfuz ve iktidar çekişmesinin en iyi kullanabileceğini enstürmanın mezhep meselesi olduğunu anlamak için yeterlidir.
Sayfa 126 - POLİS AKADEMİSİ YAYINLARIKitabı okuyor
Orta Doğu'yu, hatta Müslümanların yaşamış olduğu her yeri cehenneme çeviren şiddet ve terörün meşrulaştırılmasını kolaylaştıran sebeplerden birisi, kökleri tarihin derinliklerinde yatan mezhepçilik, yani insanların sadece kendi mezheplerini "hak mezhep" olarak görerek, diğer mezhepleri kolaylıkla İslam dışı ilan edebilmeleridir. Mezhepler Bir Vakıadır; Sorun Mezheplerden Değil Mezheplerin Dinleştirilmesinden Kaynaklanmaktadır.
Sayfa 124 - POLİS AKADEMİSİ YAYINLARIKitabı okuyor
1.500 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.