19. yüzyıldan itibaren özellikle islam dünyasında başlayan bir tarih sömürgesi söz konusudur. müslüman insanının kendine yabancılaştırılması, müslümanların tarihinden ziyade, yabancı ülkelerin tarihlerinin müslümanların kafasına yerleştirilmesi. en büyük inkılâp olan muhammed sallallahu aleyhi ve sellem'in risaleti ve mücadelesi yerine 1978 fransız devrimi gibi yeni dönem olayların ön plana çıkartılması ve dahası.
1919-22 yılları arasındaki devirde Osmanlı Devleti yurtsuz, milletsiz bir hükümet durumuna düşmüştür. Kurtuluş Savaşı esnasında halifenin yardımcıları rolünde olan Teali-i İslâm Cemiyeti mensupları beyannamesinde ''Yunan ordusunun hilâfet ordusu sayılması gerektiği'' ilân edilmiştir. Fakat asıl önemli olan cihet İtilaf devletleriyle yapılan bu antlaşmaların çok ağır şartlarını tatbike kalkışan Osmanlı hükümetine karşı millî bünyemizin bunları kabul etmemesi ve kurtuluş mücadelesi için bu belgelerin müthiş bir tahrik vasıtası olmasıdır.
Sayfa 17
Reklam
Müslüman bir halkın hürriyet mücadelesi olan Doğu Türkistan davası ideolojik bir paranteze sığacak bir dava değildir. Bu dava hangi ırk veya dinden olursa olsun yeryüzündeki tüm adalet ve vicdan sahibi insanların, İslâm'ın kardeşlik hukukunu anlayan tüm Müslümanların ve akraba olmanın hakkını vermeleri gereken tüm Türklerin davasıdır.
Sayfa 164Kitabı okudu
İslam
Ey Muhammed ümmeti!Terk eylemi sünneti!Vallahi Muhammedsiz vermiyorlar cenneti!
Sayfa 201Kitabı okudu
Lider nihai amaçlarını kendisine saklıyordu. Mustafa Kemal, 1927’de monarşinin ulusal iradenin en büyük düşmanı olacağını daha o zamanlar görmüş olduğunu söyledi. Fakat sonucu ya da başka bir deyişle cumhuriyet yönetiminin kaçınılmazlığını önceden açıklamak, bu fikri kendi geleneklerine, zihinsel yeteneklerine ve düşünce biçimlerine aykırı bulacak
Sayfa 284Kitabı okudu
Ahlâk, yasaktan doğmuştur ve bugüne kadar da yasak olarak kalmıştır. Yasak, doğası ve menşei itibariyle dinî bir mefhumdur. "Tanrı'nın On Emri"nden 8 tanesi yasaklardır. Ahlakı olan, insan doğasının hayvani güdüleri karşısında kısıtlama ve yasak prensibini izler. Hristiyan ahlâkı bu konudaki tek değil, fakat en meşhur ve en bariz örnek olarak verilebilir. Eski dinlerin tarihi, bugün bize anlamsız gelebilecek çeşitli anlamsız olabilecek bir yasak yoktur. Elbette yasağın rasyonel bir manası da olabilir fakat yararlılık hiçbir zaman birinci anlamı olmamıştır. Demek oluyor ki ahlâk, tarihçilerin can atarak tanımladığı gibi "doğa ile uyumlu yaşamak" değildir. Eğer, "doğa" kelimesini gerçek manasıyla alırsak, ahlâkın doğaya karşı yaşamak olduğunu iddia etmek gerçeğe daha yakın olacaktır. İnsan gibi ahlâk da irrasyoneldir, doğa dışı ve doğaüstüdür. Doğal insan ve doğal ahlâk mevcut değildir, Doğanın sınırları içerisinde insan değil, olsa olsa akılla donatılmış hayvandır. Doğanın sınırları içindeki ahlâk da ahlâk değil, bir çeşit bencillik, bir çeşit akli ve aydınlanmış bencilliktir." Darwinist düşüncenin öne sürdüğü "hayatta kalma mücadelesi"nde (ahlâki anlamda) en iyiler değil, en güçlü ve çevreye en iyi uyum sağlamış olanlar kazanır. Biyolojik gelişim ne insan haysiyetine ne de ahlâka doğru bir seyirdir (eğer insan haysiyeti ahlâkın kaynaklarından biri ise). Darwin'in insanı biyolojik tekâmülün en üst seviyesine ulaşabilir (üst insan olabilir), fakat insani niteliklerden, hatta insan haysiyetinden mahrum kalır. Çünkü bunu ona ancak Tanrı bahşedebilir.
Sayfa 194
Reklam
901 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.