128 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
felsefe genelde karmaşık gelir, lakin bu kitapta anlaşılır şekilde anlatılmış
İslam Nazarında Akıl ve Felsefe
İslam Nazarında Akıl ve FelsefeOsman Nuri Topbaş · Erkam Yayınları · 2014232 okunma
Nasıl ki göz, görebilmek için ışığa muhtaçsa; akıl ve kalp de tefekkürde derinleşerek ilâhî hakîkatlere vâsıl olabilmek için, “Kur’ân” ve onun hayata tatbiki demek olan “Sünnet”in nûruyla aydınlanmaya muhtaçtır.
Reklam
İslam Nazarında Akıl ve Felsefe
"Zira beşerî bilgilerin yolu; beş duyu, akıl ve kalptir..." (Osman Nuri Topbaş)
FİLOZOFLARIN DÜŞÜNCELERİ HİÇ GERÇEK OLDU MU?
İnsanlık tarihi boyunca hiçbir filozofun görüşlerini hayatına tatbik ederek saâ­det ve selâmete ermiş bir toplum gösterilemez. Onların öne sürdükleri fikirler, yaşanması mümkün olmayan kuru nazariyelerden ibaret kalmış ve umûmiyetle kütüphanelerin tozlu raflarındaki kitaplarda hapsol­maya mahkûm olmuştur. Hayata intikâl ettirilmek istenen
Sayfa 43 - Erkam YayıneviKitabı okudu
İslam Nazarında Akıl ve Felsefe
Mâhir bir dalgıç, derin sularda korkusuzca yüzerek muhteşem manzaralar seyredebilir. Seviyeli bir müʼmi­nin, pergelin sâbit ayağı şerîatte olduğu müddetçe, diğer ayağıyla 72 milletin kültürünü dolaşmasında hiçbir mahzur yoktur. Mahzurlu olan, yüzme bilmeyenin derin sulara dalmasıdır. Yani Kurʼân ve Sünnet kültürünü lâyıkıyla hazmedememiş birinin; güçlü diyalektik teknikleriyle (mantık oyunlarıyla) süslenmiş bâtıl fikirlere muhâtap olduğunda, onları hakîkat zannetmesi veya en azından bâtıla hayranlık duymasıdır. Felsefeyle iştigalde mahzurlu olan diğer bir husus da, Batıʼya körü körüne hayranlığın getirdiği bir hastalık olan; İslâm tefekkürünü felsefî bir zemine oturtmaya çalışmaktır. Kasten veya câhilce bir taklit hırsıyla aklı esas alıp nakli tahfif etmek, yani geri plâna atmaktır. İslâmʼın ne beşerî sistemlerle, ne zamâne akımlarıyla, ne de kendinden başka dinlerle bir senteze ihtiyacı yoktur. Buna ihtiyaç görmek, İslâmʼın ihtişâmını lâyıkıyla tanımamaktır. Zira İslâm, yeryüzündeki yegâne hak dîndir ve en mükemmel dünya görüşüne sahiptir. Her bakımdan asil ve kusursuz bir bülbülün, bed sesli bir kargayı emsal alarak şakıyabildiğini ve o olmadan bu özellik ve güzelliğini koruyamayacağını iddiâ etmek, sadece tuhaf bir cehâlet lâkırdısıdır.
Sayfa 130 - Erkam YayıneviKitabı okudu
ALLAH’I KAVRAMAK MÜMKÜN MÜ?
İnsan okyanustan bir damla mesabesindedir. Peki bu damla Allah’ın varlığını tamamen kavrayabilir mi? Bir sanat eserini vücuda getirenin, o eserin şekillenmesine medâr olan his ve düşüncelerine, hiç kimse sanatkârındaki kadar vâkıf olamaz. Bu­nun gibi, bütün varlıklarda ve hâdiselerde saklı bulunan ilâhî hakîkatlerin tamamına, kendisi de mahlûk olan bir insanın aklıyla, kâmil bir sûrette vâ­kıf olmak imkânsızdır. Çünkü Yaratıcıʼnın ilmiyle, yaratılanın ilmi, aslâ eşit değildir. Uçsuz bucaksız bir okyanus karşısında, ancak bir damla mesâbesin­dedir. KABIMIZ KADAR SU ALABLİRİZ? Bu sebeple insan idrâki; kâinâtı yoktan var eden Allah Teâlâ’yı da kâmil mânâda kavrayamaz. Zira beşerî bilgilerin yolu; beş duyu, akıl ve kalptir. Bütün bu idrak vâsıtalarının kudreti ise sınırlıdır. Kudreti sınırlı olan vâsıtalarla, Bâkî, Mutlak, Ezelî ve Ebedî olan yüce bir varlığı bütünüyle kavramak imkânsızdır. Mahdut vâsıtalarla gerçekleşecek olan idrâk, ancak mahdut ölçüde olabilir. Yani okyanustan ancak kabımız kadar su alabiliriz. Şu hadîs-i şerîf, bu gerçeği ne güzel hulâsa eder: “(Hızır u’ın, Mûsâ u’a acâyip, garâib ve hikmeti meçhul hâdiseler gösterdiği seyahat esnâsında) bir serçe kuşu gelerek, bindikleri geminin kenarına kondu. Sonra denizden gagasıyla su aldı. Hızır u, bu manzarayı Mûsâ u’a göstererek şu teşbihte bulundu: «–Allâh’ın ilmi yanında senin, benim ve bütün mahlûkâtın ilmi, şu kuşun denizden gagasıyla aldığı su kadardır.»” (Buhârî, Tefsîr, 18/2-4)
Sayfa 128 - Erkam YayıneviKitabı okudu
Reklam
265 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.