“Atatürk ‘Dinler Tarihi’ ve bunun içinde ‘İslam Tarihi ve Türkler’ konularının yazılırken ‘bilimsellik’ ve ‘millilik’ ölçülerinin göz ardı edilmemesi gerektiğini istemiştir. Çalışmalarda bilimsel kaynakların kullanılması da onun en temel ilkelerinden biri idi. Ancak bu kitapları yazanlar onun isteklerini tam olarak yerine getirememişlerdi. Bunun üzerine Atatürk oturmuş liselerde okutulacak olan ‘Tarih II, Orta Zamanlar’ adlı kitabın ‘İslam Tarihinin Doğuşu ve Gelişimi’ bölümünün önemli bir kısmını kendi yazmıştır.”
Sayfa 85
Atatürk Dinler Tarihi ve bunun içinde İslam tarihi ve Türkler konularının yazılırken bilimsellik ve millilik ölçütlerinin göz ardı edilmemesi gerektiğini istemiştir çalışmalarda bilimsel kaynakların kullanılması da onun en temel ilkelerinden biriydi .Ancak bu kitapları yazanlar onun isteklerini tam olarak yerine getirememişlerdi bunun üzerine Atatürk oturmuş liselerde okutulacak olan tarih 2 orta zamanlar adlı kitabın İslam tarihinin doğuşu ve gelişimi bölümünün önemli bir kısmını kendi yazmıştır
Sayfa 85 - Halk KitapeviKitabı okudu
Reklam
_Devlet, milletin kendisidir. Milleti, idare edenler devlet değildir. Çünkü irade milletindir. Millet, asildir. Millet işlerini yönetenler, onun temsilcileri olabilir. Bu sistemin uygulanmasında göz onunde bulundurulacak en onemli nokta, milletin siyasi, sosyal, eğitim ve gelişme derecesidir. _Devlet, her parcası diğerinin gorevini hazırlayan veya
_İnsanın varlığı sırlarla kuşatılmıştır. Bizim dar bilgimiz ve tecrübemiz sınırsız denizlerde bir küçük adadır sadece. _Birçok gerçek vardır ki insanın, kendi başından geçip de kafasına dank etmedikçe, bunların tam manalarını anlaması olanaksızdır. _Bilgelik, aklın yolundan ayrılmayan, yeniliğe açık ve her türlü farklı bakış açılarına karşı
_Edebini kaybeden kimse, kötülükten zevk alır. _Düşünmek, ruhun kendi kendine konuşmasıdır. _Adaletli olmak herkese eşit davranmak değildir, herkesin durumuna, konumuna göre davranmaktır. _Arzular ve duygular arabayı çeken iki at, akılsa onları yönlendiren arabacı olmalıdır. _Müziğin insanı götüreceği yer güzellik sevgisidir. _Görünen değişiyor,
...ışığın çok olduğu yerde, çok fazla gölge de vardır..... Nitekim Hindistan'da'ki Babürlüler, İran'daki İlhanlılar yada Suriye ve Mısır'daki Eyyubiler ve Memlukler dönemlerini özellikle karanlık göstermek o kadar kolay olmamıştır. Ancak böyle bir modelin faydası, İslam ülkeleri tarihinin, Antik Çağ'ın bağımsız ve organik bir gelişimi olarak algılanmasını engellemesidir. İslam'ın "yükselişi", Antik Çağ'ın Asya'dan Avrupa'ya göç ettiği dar bir köprüdür.
Sayfa 106Kitabı okudu
Reklam
Ahbâr Türü ve Gelişimi
Birtakım hayâlî unsurlarla karışarak gerçekten uzaklaşmış olsa bile ahbâr, tarihin malzemesini oluşturur. Önceleri tarihin yerini ahbâr alıyordu. İslam'dan sonra hem ahbârın gerçeğe uygunluk derecesi değişmiş, hem de ahbâr birbirine yakın kimi telif şekillerinin doğmasına yol açacak tarzda gelişmiştir. Hicrî 1. asrın ilk yarısından itibaren başlatılan megâzî kitapları şehir ve bölge tarihlerinin ilk biçimleri olan ve yine aynı tarihlerde yazılmaya başlanan, fethedilen bölgelerin niteliğine dair eserler (kitâbü'l-fütûh) ahbârdan ilk gelişen şekilleri oluşturmaktadır. Bunlar daha sonraki eserlere kaynak olmuşlardır.
17 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.