"İnsanlar artık bilimin öğrettikleriyle yetinmeyi öğrenmeli. Kabul edelim; yanılsa da, düşüp kalksa da, dün doğru dediklerine bugün yanlış dese de; eğer bugün bilmek adına bebek adımlarıyla da olsa bir iki adım atabilmişsek bunu dinler ve metafizik spekülasyonlar sayesinde değil bilim sayesinde yapabildik..."
Sayfa 139 - e-bookKitabı okuyor
Bu kitapta, Diokletian dönemine (Kıpti takvimine) göre oluşturulmuş veriler yer alıyor.
Sayfa 4 - 2. CiltKitabı okudu
Reklam
Hommel’in, bu yıldız adlarından bazılarının Akadca ve Sümerce’ye dayandığı görüşü doğru görünmektedir.
Avrupa'nın elinde ne varsa İslam'a borçludur .Orta çağ Müslümanlar için Avrupa'da olduğu gibi karanlık değildir. Aksine son derece ileri ve aydınlık bir çağdır. Modern bilim tarihinin temelini atanlar ve gelişimini sağlayanlar müslümanlardır..
Seyyid Kutub'un zihniyeti 12 Eylül Amerikancı darbenin eğitim politikası
"Şu takdirde kainat, hayat ve insan hakkında en sıhhatli İslami fikrin oluşturulması için bizlere vacip olan şey, garp (Batı) felsefesinin ve ona bağlı ahlak prensiplerinin liselerimizde mutlak surette okutulmamasıdır. Üniversitelerin son sınıfında ve felsefe bölümünde ilk iki seneden sonra ancak okutulmalıdır. Fakat önce hakiki manada İslami bir tedrisat takip edilerek İslam fikriyatı yerleştirilmeli ve İslam felsefesi olarak isimlendirilmelidir." Bu zihniyetin ülkemizdeki yansısı, Amerikancı 12 Eylül darbesinin orta öğre­timde felsefe ve mantık derslerini seçmeli yaparken din derslerini zorunlu kılmasında da somut olarak görülür. Sözde sürekli küçümserren felsefeden bunca korkunun açık bir acizlik göstergesi olduğu ve toplumu daha rahat gütmek amacı taşıdığı açıktır.
M. Aydın, İslam Üzerine Düşünceler; s.91-93.
"İlim, kendi meşru sınırları içinde kaldığı, felsefeleşmediği sürece Kur'an'la karşı karşıya gelemezdi. Ne zaman ki ilim meşru sınırlarını aşar ve Kant'ın çok haklı olarak işaret ettiği gibi, zaman ve mekan dünyasında kullanılan kategorileri muteal alem için kullanmaya kalkışırsa,büyük hatalara kapı açılmış olur." Görüldüğü gibi genel olarak felsefe ile din arasındaki ciddi ayrılık ve uzlaşmazlık olduğu kabul edilerek İslamiyetin bilime, ancak Kur'an'la düşünsel yönde çatışmadığı, doğayı yorumlamaya kalkmadığı, geneliemelere gitmediği koşullarda ve sınırlı olarak izin verebileceği belirtiliyor. İslami topraklarda bilimin niye gelişınediği sorunu da böylece açıklığa kavuşmuş oluyor.
Reklam
Dinler, hepsinden öte gerçek din, bizim anlamaya dahi başlayamayacağımız ölçüde beceriklidir. Eğer bilim bu konuda çalışıyorsa, gerçek git­ gide yayılacak ve dinin insanların kalp­lerindeki kaygıyı dindirmek için daha da fazla gerekçesi olacak.
Sayfa 83 - 6:45
"İslam" filozoflarının evrim teorisi.
Kimya biliminin kurucusu Cibir İbn-i Hayyan'ın "hayvandan insana yükseliş" şeklindeki bilimsel öngörüşünü daha da derinleştirmiştir. Bu gelişme, en aşağıdan başlayarak "maymun ve şebek gibi hayvanlardan geçip insana kadar yükselmiştir. İnsanın en aşağısı işte bu hayvanlardan başlamıştır" diyecek kadar uzak görüşlülük sergilemektedir.
Mutezileciler; İslam'da özgür felsefeyi gerçekleştiren felsefe akımı
''VIII. yüzyılda Vasıl bin Ata (?-748) ve onu izleyenierin meydana getirdiği Mutezile akımı, İslam felsefesinde usçuluğu ve usa aykırı bulunan dinsel inançlara karşı çıkmayı gerçekleştirmiştir. Ünlü gizemci Hasan Basri'nin öğrencisi olan Vasıl bin Ata, büyük suçlu (Mürtekibi kebir) konusunda öğ­retmeniyle anlaşamayarak ondan
Analatik sorgulama anlayışı yitirilince sömürge ye dönüşüm kaçınılmaz
Din öylesine etkin bir öz savunma mekanizması kurmuş­tu ki, Hıristiyan ortaçağından farksız olarak en küçük bir din dışı felsefi gelişmenin koşulları kalmamıştı; sonuçta bilimsel gelişmenin koşullannın da tümden yitirilmesiyle İslam dünyası tarihsel gelişmenin artan oranda dışına düşecek ve bunun sonucunda da sonraki dönemde de sömürgeleşecekti.
Reklam
Dine rağmen hoşgörü yerini Gazzali'nin bilim karşıtı anlayışı aldı
11. yüzyıldan sonra her ne kadar hala tek tek büyük bilim adamlarına (12. yy. İbn-i Rüşt, 14. yy. İbn-i Haldun) rastlıyor­sak da artık bilim gelişme olanaklarım yitirmiş, önceki yükseliş döneminin maddi koşullarında ortaya çıkan "dine rağmen hoşgörü" siyasal ömrünü tamamlamış, yerini, teorisini Gazzali'nin yaptığı, dinin bilim karşıtı gerçek niteliğine bırakmış­tır.
İslam dünyasındaki bilime önem veren filozofların tasfiyesi.
İslam'da dünyasındaki bilime önem veren filozofların Yunan eserlerini çevirmesi ve bilimsel bilgileri yaymasıyla Gazzali'nin (1058-III) kitabı "Filozofların Yıkımı", bu çabaların boşunalığının bir ihtarı idi. İbn-i Rüşt'ün (1129-1198) çok saldırılara uğramış "Yıkımın Yıkımı"ndaki ateşli yanıtına rağmen, bu ihtar etkinliğini yitirmemiş ve kaçınılmaz bir şekilde, Yunan Hıristiyanları arasında olduğu gibi İslam ülkelerinde de kısırlaştırıcı bir etki yaratan iki hakikat -yüksek ruhani hakikat ve alçak rasyonel hakikat- doktrininir biçimlenmesine neden oldu. Bilim ve İslam dininin kalıcı unsurları arasında bir ilişki kurulamaması, sonraki yüzyıllarda kültürel ve entelektüel bakımlardan statikleşen İslam dünyasında bilimin zayıflamasının muhtemel baş nedeni oldu. Süreç, her yeni gelişme­de din-bilim karşıtlığını daha da açığa vururken, söz konusu bilim adamlarını kaçınılmaz olarak İslamiyerin revizyonuna ve dolaylı yoldan onu dışlamaya yöneltti. Bu durum Gazzali' nin kişiliğinde sistematize edilen ve İslam'ın tıpkı Hıristiyan­lık gibi kendini korumak için bilime uygun düşen felsefeyi, dolayısıyla bilimi üretenleri İslam topraklarından tasfiye etmesine kadar sürdü.
Din ve Bilim
Dinsel bilgi bize ışığın saniyede üç yüz bin km hızla hareket ettiğini bildirmez. Dünya sisteminin merkezinin güneş olduğunu ve onun çevresindeki gezegenlerden sadece biri olduğumuzu, daha da ötesi dünyanın yuvarlak olduğunu da... Çünkü din kitabı yazarları bütün bu gerçeklerden habersizdirler. Bunlar insanlığın bin yıllarca süren toplumsal deneylerinin birikimi ve insan çalışmasının ürünüdürler. Tıpkı dinlerin de -henüz bu birikimler doğayı açıklayacak bir düzeye ulaş­madığı dönemdeki açıklama biçimi olarak- insan zihninin ürünü oluşu gibi ...
Tanrısal-dinsel imgelerin insanlara tek bir somut katkısı olmamıştır.
Dini kitapların hiçbirinde bilimsel yönelim ve bilgiler verilmez insanın doğaya egemenliği için kolaylıklar gösterilmez. Buna karşılık insanlık soğuğa karşı örtünme gereksinimiyle elbiseyi, daha iyi ve düzenli beslenmek için besin çeşitleri ve düzenli elde ediliş biçimlerini, hastalıklardan kurtulma yollarını ve daha iyi yaşamak için hayatı kolaylaştıran ve doğaya egemen olmayı sağlayan buluşları üretmiştir. Bu süreçte dokumadan pusulaya, en ilkelinden en karmaşığına tüm buluşlara -ve genelde bilimin gelişmesinde- tanrısal imgelerin insanlara tek bir somut katkısı olmamıştır. Din kitaplarında yıldırımın bir ceza yöntemi olduğu yorumu vardır da ona karşı önlem yoktur. Aynı şekilde hastalıkla­rın, depremlerin, kıtlıkların tanrısal bir ceza olduğu vardır da onlara karşı çareler yoktur. Dolayısıyla önlem geliştirmeyi tanrı iradesine karşı çıkmak olarak algılayarak bilimsel gelişmeyi engelleyen bir işlev görür din.
Osmanlı döneminde otopsi bilimine karşı zihniyet
İbn-i Sina'nın, çalışmalarında otopsi yöntemine fazlaca başvuramaması yüzünden, olası tıbbi gelişmeleri gerçekleşti­remediği bilinmektedir. Bu durum sonraki yüzyıllarda da sürmüş ve Batı'da kilisenin geri adım atmasıyla 1286'da otopsi yapma izni çıkmıştır. İslam topraklarında ise bu olanak sonraki yüzyıllar boyunca dahi bulunamamıştır. Nihayet Osmanlı İmparatorluğu'nun merkeziyle sınırlı olarak otopsi yapılabilse de İslami inanış gereği kadavra elde edilemediğinden, bu özgürlük fazla işe yarayamamıştır. Kaldı ki bilimsel gelişmeyi engelleyen bağnazlık ortamında, söz konusu özgürlüğün tek başına işlev görmesi de düşünülemez. Her ne kadar İbrahim Hakkı gibi reformist din alimleri "anatomi biliminin Allah'ın kudretini bilmenin yolu olacağı" yolundaki görüşleri olmuşsa da gerek Kur'an, gerekse dinsel otoriterler, böylesi gelişmeler önünde engel olmaya devam etmişlerdir. Ne de olsa öldürende hastalık veren de Allah'tır; dolayısıyla olay ve olguları değiştirmeye yönelik araştırmalar kadere, Allah'ın iradesine karşı çıkmak olacağından yasaklanmak zorundadır. Dolayısıyla, İslamiyette "kadavra ile eğitim yapmak, dinsel mantık çerçevesinde, kesinlikle günahtır.
1,500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.