Ekonomik krizler, toplu katliamlar, salgın hastalıklar, yenilgiler, kıtlık gibi etkenler bir milletin tarih sahnesinden silinmesine sebep olur. Türk milleti bu sayılan olumsuzlukların hepsini yaşamış ama tarih sahnesindeki yerini muhafaza etmeyi başarmıştır. Bunun en büyük sebeplerinden birisi göçer bir toplum olması ve oymaklar hâlinde topluca hareket edebilmesidir. Kabileler hålinde topluca göç edilmesi hem tehlikeli bölgeden uzaklaşılmasını sağlamış hem de gidilen yeni bölgede asimile olmanın önüne geçmiştir. Binlerce yıldır hâlen Türk milletinden bahsediliyorsa bunun en büyük sebebi göç edebilme yeteneğine sahip bir millet olmamızdır.
Sayfa 116 - Yeditepe YayıneviKitabı okudu
Hunlar da Moğollar gibi aşk şarkıları söyler, dans eder ve enstrüman çalarlardı. Çağdaş bir Çin kaynağında bir çeşit flütten bahsedilmektedir. Ancak bu enstrümanlara kazılarda rastlanmadı. Şimdiye kadar kazılarda bulunan tek Hun müzik aleti, Töv bölgesinde Morin Tolgoi gömü alanında bulunan bir ağız kopuzudur.
Sayfa 115 - Yeditepe YayıneviKitabı okudu
Reklam
Balbalların niye dikildiğini en iyi açıklayan Çince tarihi kaynaklardır. Ölen kişinin sağlığında öldürdüğü düşman sayısı kadar balbal dikilir diye ifade vardır. En çok balbal gördüğüm kadarıyla Bilge Kağan, Kül Tegin ve Tonyukuk anıt alanlarında dikilmiştir. Bundan başka da mesela Ongi'de, Şatır Çuluu'da çok fazla balbal ile karşılaşıyoruz. Ancak balbalları insan veya hayvan formlu heykellerden ayırmak gerekir. Heykellere de bazen balbal denilir ki bu kesinlikle doğru değildir. Balbalların üstünde herhangi bir şekil, yazı veya damga bulunmaz.
Sayfa 113 - Yeditepe YayıneviKitabı okudu
Çadır, sadece Hunların değil yerleşik hayata geçene kadar bütün Türk topluluklarının en önemli unsurlarından birisidir. Bununla birlikte Sibirya bölgesindeki ormanlık alanlarda ya da yerleşik bölgeler olan daha güneyde kalan yerlerde insanlar ahşap veya kerpiç evlerde yaşıyorlardı.
Sayfa 104 - Yeditepe YayıneviKitabı okudu
Uygurlar Budizm'e ve Maniheizm'e girdikten sonra çok zengin kültür ürünleri meydana getirdiler. Uygur resim sanatı, İslami dönemde İran ve Hint minyatür sanatını derinden etkilemiştir.
Sayfa 102 - Yeditepe YayıneviKitabı okudu
Türk Budist mimarisinde gelişen stupalar, İslamiyet'ten sonraki Türk türbe mimarisinin temelini oluşturmaktadır. Uygurlardaki stupa şekli "yurt tipi" çadır şeklinden ilham almıştı. İslamiyet'ten sonraki Türk mimarisinde soğan kubbe denilen lotus kubbe tipi de ilk kez Uygur stupalarıyla başlamıştır. Türklerden önce stupalar, bir dinî şahsiyetin kemiklerinin ve eşyalarının muhafaza edildiği kubbeli yapılardan ibaretti.
Sayfa 102 - Yeditepe YayıneviKitabı okudu
Reklam
Uygurlar yerleşik hayata geçtikten sonraki döneme ait belgeler oldukça fazladır. Arkeolojik kalıntılar, el sanatları, resimler, hukuk vesikaları, elçi raporları, özellikle Turfan Uygur Devleti kültürü halkında değerli bilgiler vermektedirler. Turfan Uygurları mimari sahada da çok eser vermişlerdir. Bu eserlerde Türk "otağ" ve "ordu" geleneği, eski bozkır kültürü özellikleri görülmektedir. Malzeme olarak aşı boyalı ve yaldızlı ağaç, balçık, tuğla ve taş (nadiren) yanında oymalı keramik ve sırlı tuğla kullanırlardı. Uygurlar daha Orhun Irmağı kıyılarında Ordu Balık'ta iken de bu teknikleri biliyorlardı. Arkeolojik kalıntılardan anlaşıldığına göre Uygurlar surlu şehirler, hükümdar kalesi, diní külliyeler, göller ve akarsuların bulunduğu bahçeler yapmışlardır.
Sayfa 97 - Yeditepe YayıneviKitabı okudu
Türk destanları bozkır insanının hayat mücadelesi örnekleriyle doludur. Bu edebiyat türünde kurttan türeme, Gökten inme ve ışıktan olma motifleri bulunmaktadır. Uygur mitolojisinde kurdun rehberlik vasfı açık olarak görülür. "Kutlu Dağ" efsanesine göre kutlu bir kaya Uygur ülkesine bereket ve mutluluk getirmektedir. Bu kaya Çinlilere verilince memlekete çöken uğursuzluklar, açlık ve kıtlık yüzünden Uygurlar göç etmek zorunda kalmışlardır.
Sayfa 96 - Yeditepe YayıneviKitabı okudu
Uygurlar bir kültür devleti kurmuşlardır. Edebiyat birikimine de sahip olmuşlardır. Eserlerini Uygur alfabesi denilen ve geç dönem Soğd alfabesinin küçük çaplı değişimiyle oluşan yazıyla meydana getirmişlerdir. Asıl Uygur yazısının VII. yüzyılda geliştiği tahmin edilen işlek bir Soğd el yazısına dayandığı belirtilir. Kaşgarlı Mahmud bu yazıyı "Türk yazısı" olarak adlandırır. Uygur yazısı Çağataylılar arasında yayılmış ve Moğol yazısı diye bilinmiştir. Bu yazı XV. yüzyılda Osmanlı sarayında diğer Türk devletleriyle yazışmalarda kullanılmıştır. Uygur sanatının çok gelişmiş örnekleri de günümüze ulaşmıştır.
Sayfa 94 - Yeditepe YayıneviKitabı okudu
Uygurlarda ziraatın gelişmesine paralel olarak, şehircilik de gelişmişti. Kağanın emriyle 757 yılında Baybalık şehri inşa edilmeye başlanmıştı. İçinde kağanın sarayı olan Karabalgasun şehrinin etrafı surlarla çevriliydi ve 12 büyük demir kapısı, kalabalık bir nüfusu olup çarşıları ve esnafı bulunmaktaydı.
Sayfa 93 - Yeditepe YayıneviKitabı okudu
Geri199
1,000 öğeden 991 ile 1,000 arasındakiler gösteriliyor.