"Ferd, Hayy, Kayyum, Hakem, Adl, Kuddüs"
Bediüzzaman Hazretleri, İsm-i A'zam hakkında yaptığı izahlar âlimlerin bütün görüşlerini uzlaştıracak, birleştirecek mahiyettedir. Şöyle der Üstad: "İsm-i a'zam gizlidir. Ömürde ecelin, ramazanda kadir gecesinin gizlenmesi gibi, isimler içinde de İsm-i a'zamın gizlenmesinin mühim hikmeti var. Kendi nokta-i nazarımda hakikî İsm-i aʼzam gizlidir, havassa [yüksek tabakaya, velilerin büyüklerine] bildirilir. Fakat her ismin de a'zamî [yüksek] bir mertebesi var ki, o mertebe [o isim için] ism-i a'zam hükmüne geçiyor. Velilerin ism-i a'zamı ayrı ayrı bulması bu sırdandır. Hazret-i Ali (ra)'ın Ercuze namında bir kasidesi "Mecmuatü'l Ahzab" [adlı kitap]da var. İsm-i a'zamı altı isimde zikrediyor. İmam-ı Gazzali onu "Cünnetü'l-Esma" namındaki risalesinde, Hazret-i Ali'nin zikrettiği ve İsm-i a'zamı kuşatmış olan o altı ismi şerh ederek, özelliklerini de beyan etmiştir. O altı isim de, "Ferd, Hayy, Kayyum, Hakem, Adl, Kuddüs" isimleridir."
Sayfa 65 - Süeda Yayınları
Kur'an ve Tevrat'ta balaam peygamber
Kur’ân-ı Kerîm’de ismi zikredilmeksizin, “Onlara şu adamın kıssasını anlat: Ona âyetlerimiz hakkında bilgiler verdik ve o -bunlara önce uyduğu halde- daha sonra bunlardan tamamen sıyrılıp uzaklaştı; şeytan onu peşine taktı ve bu suretle azgınlardan biri haline geldi. Biz dileseydik o kişiyi âyetlerimizle yüceltirdik; fakat o dünyaya sımsıkı
Reklam
"Yâ Sultanım! Bu ibâdethanedir. Bu camidir, hiç ne mümkündür ki böyle Camide şarap ola" diye cevap verir. Hemen Emir Sultan: "Bak a Yıldırım, bu camii sen inşa edip içine şarap komayı ir- tikâb etmeyi makul görmedin, sen ki Cenâb-ı Bârî'nin Kudret eliyle bir damla meniden yarattığı ism-i. azam tılsımı, arş ve kürsi meleklerinden üstün ve şerefli Allah'ın evi olasın. Özellikle insanoğlu hakkında Allah 'Mü'minin gönlü Allah'ın Arş'ıdır.' diye. Sen o Allah'ın arşı içine Allah'dan korkmadan nasıl gece ve gündüz pis şarap korsun" deyince hemen Yıldırım Han uyanıp şaraba tövbe eder.
İsm-i kitap hakkında...
(...) , ama galiba bugünlerde bütün insanların - sizlerin, benim ve o herifin - makinelere dönüştürüldüğünü ve aslında daha çok, meyve gibi doğal bir şey olduğumuzu anlatıyordu. Anladığım kadarıyla F. Alexander, hepimizin Tanrı'nın meyve bahçesindeki dünya ağacı dediği şeyde yetiştiğimizi düşünüyordu ve oradaydık, çünkü Tanrı' nın sevgiye susuzluğunu bizimle dindirmesine gerek yoktu filan, (...). Bütün bunlar hiç hoşuma gitmedi ey kardeşlerim ve bu F. Alexander acaba kafadan kontak mı diye merak ettim, belki de karısı cavlağı çekince tozutmuştu.