…devlet yetkilileri birer “ölümsüz” olmadıklarına göre, değişebilen kişilerdi. O halde bu adamlara bariz ve belirli nitelikler veya sıfatlar yakıştırmak da mümkün değildi. Ama yine de vardı bu adamlar, üstelik bu adamların farkedilebilir özellikleri de vardı: Bu adamlar “opaque”tılar, kesif, nüfuz edilemez, her türlü saydamlıktan yoksun, kendilerine söz verilemeyen, başlarına yemin edilemeyen adamlar. Daha da korkuncu, hepimizin içinde bu adamlardan vardı. Ne zaman, haklı itirazımızı yapmaktan geri dursak, ne zaman mezalimi görmemek işimize gelse, ne zaman “Âlemin enayisi ben miyim?” diye düşünsek, ne zaman ilerideki mühim ve büyük iyiliklerimiz adına hemen önümüzde duran önemsiz ve ufak tefek kötülüklere rıza göstersek hepimiz bu adamlardan oluveriyorduk. Ne yapıp yapıp bu adamlarla savaşılmalıydı. Bu adamların yapabilirlik alanı daraltılmalıydı. Bu adamların borusu bu kadar çok ötmemeliydi.
Bir kapı açıldı Türkiye’de ve Türkiye’ye, ne var ki hiç kimse başka bazı kapıların sımsıkı kapalı tutulduğunu ve o kapıların kapalı tutulması için bir tek kapının özellikle açık tutulduğunu düşünmedi.