Direnmek için önce bir atılım yapmak gerek. Atılım gösterebilmek ise direnişe başlamakla mümkün. İlk bakışta bir fasit daire gibi görünen bu durum, gerçekte ülkemizin tek çıkış yolu.
Türkiye'nin bu ikili özelliği, yani sosyo-ekonomik yapısı bakımından çözülenlerin vasıflarını taşımasına rağmen, politik karakteri itibariyle toparlananlara yakınlık taşıyor olması onun bir hayat memat kararı arefesinde olduğunu düşündürüyor. Türkiye emperyalistlerin kan tazeleme istikametindeki toparlanmalarına ve sömürgelerin çözülmelerine karşı direnecek mi? Yoksa "âlemle gelen düğün bayram" deyip sosyo-ekonomik yapısını çözülmeye bırakarak politik suretini toparlanmış halde tutma gevşekliğine rıza mı gösterecek?
Gerçek anlamda yapıcılık ancak bir sistemin kendi kendini onarması, tamir etmesi ile mümkündür. Buna eski dilde "ihya"denilir. Yeni bir sistem kurma çabası, ne kadar inşa etse de, yıktıklarının yerine yapmak mecburiyeti ile yüzyüzedir.
kuş öldü kanadının altındaki o yara
yağmurun karanlığını getiriyor geceye
yağmurun ırmaklarını getiriyor geceye
kuş öldü
küçücük bir yorgunluktu ölmeden önce
öldü, kim ısıtır artık onun ellerini
suların aynasında üşüyen ellerini
suların saygısıyla üşüyen ellerini.