Türk edebiyatının saklı kalmış eserlerinden biri. Ben şahsen İş bankası kültür yayınları romanı Türk Klasikleri serisine alana kadar kitaptan bihaberdim. 1854-1917 yılları arasında yaşayan Mizancı Murat'ın tek romanı olması lazım. Yazarın çok ilginç bir hayatı var. Bir dönem çıkardığı gazete ve dergilerle padişaha ciddi bir muhalefet yapıp, Jöntürklerin liderliğini bile yapmış olmasına rağmen, daha sonra islami bir çizgiye kayıp, İttihat ve Terakkicilere muhalif olmaya başlıyor. 31 Mart vakasından sonrada sürülüyor.
Romanın başkarakteri Mansur'da Mizancı Murat'tan izler taşıyor. Mansur Cezayir'de doğup büyümüş bir Osmanlı, Fransa'da eğitimini tamamladıktan sonra İstanbul'a amcasının yanına geliyor ve olaylar başlıyor. Mansur'da iyi diyebileceğiniz bütün karakter ve huylar var aynı zamanda sosyal reformcu biri. Osmanlı'nın son dönemlerindeki sosyal çöküşü, devlet idaresindeki, iltimas sonucu işe alınan, liyakatsiz, basiretsiz yönetimler kitapla önümüze seriliyor.
Uzun zamandır okuduğum Türk klasiklerinden zevk alamayan benim için, çok hoş bir kitaptı bu, biraz Çalıkuşu tadı aldım. Kitaba yönelik tek eleştirim hızlı bir şekilde bitirilmiş olması olur. Hani reytingleri tutmayan dizi hızlı bir final yapar tatsız olur ya öyle bir son vardı kitapta. Oysa sonuna kadar olayların ele alınışı ve işlenişi çok güzeldi.
Zehra karakterine değinmeden de olmaz, romanın kesinlikle en zevkli yanı. Her erkeğin hayal ettiği bir kadın Zehra. Kitabın başında bilhassa tavır hareketleri bana sürekli Çalıkuşu Feride'yi hatırlattı. Çok çok sevidiğim bir isimdir Zehra, ayrıca babaannemin de ismi.