Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Atalarımızın tanıdığı goygoycular, muharrem ayının ilk günlerinde küme hâlinde, kapı kapı dolaşarak yardım toplayan görme özürlü kişilerdi. İçlerinden sesi güzel olan biri "Gökte melek, yerde her can ağladı" gibi içli bir Kerbelâ mersiyesi okurken, diğerleri de her mısraın sonunda "Hoy goygoy canım!" diyerek ona eşlik ettikleri için bu isimle anılmışlardır. Goygoycular, gittikleri evlerin önünde halka olup mersiye yahut ilâhiye başladıklarında, hane halkı bir müddet dışarı çıkmaz ve ilâhiyi dinler, sonuna yaklaşıldığında da kapıyı açıp para yahut aşure malzemesi olacak hububattan ne verilecekse bir kâse içinde getirip yedekçiye teslim ederlermiş. Yedekçi, verilen şey her ne ise alır, ona ait torbayı taşıyanın torbasına boşaltıp kabı geri verirmiş. Goygoycular, bu yolla topladıkları malzemeyi Tabhane'de pişirirler ve hem kendileri yer; hem de İstanbul halkından şifa niyetine isteyen olursa onlara dağıtırlarmış.
Sayfa 92 - Kapı YayınlarıKitabı okudu
BİR TARAFTAN "İNSAN YETİŞMİYOR" diye ağlarken, bir taraftan da Fatihler yetiştirmiş bir milletin torunları olduğumuzu hatırlamamız lazım. Acaba onlar nasıl yetişti? Gelin Fatih Sultan Mehmed'i yetiştirenlere bakmaya devam edelim. Anne ve babasından sonra şimdi sıra yetiştiği çevrede... Bir ev düşününüz ki, içinde yaşayanların
Reklam
İnsanın bir niyet ve düşünce ile anlam kazandığını düşündüm.Demek ki insanlar niyetlerine göre iyi veya kötü güzel veya çirkin olabiliyorlar eşyaya bakış açıları da işte bu ince çizgi ile birbirinden ayrılıyordu.Birileri zamanı çoğaltıyor, diğerleri harcayıp tüketiyordu çünkü.Birileri iyi şeylerle hayata anlam katarken diğerleri hayatın kötülüklerine tapıyordu.
Insanlar niyetlerine göre iyi veya kötü, güzel veya çirkin olabiliyorlar, eşyaya bakış açıları da buna göre oluşuyordu. Ruhlarını şeytana satanlar ve Rahman'a adayanlar da işte bu ince çizgi ile birbirinden ayrılıyordu.Birileri zamanı çoğaltıyor, diğerleri harcayıp tüketiyordu.
İstanbul'u Düşlemek
Fransız gezgini Bertrandon de la Brocquiere 1430'larda gözlemlerini şöyle anlatıyor: Çalışkan, erken kalkmayı seven, azla kanaat eden insanlardır(...) Nerede uyuduklarına aldırış etmez, genellikle yere uzanıverirler (...) Atları hastır, masrafsızdır, dörtnala iyi kalkar, uzun süre koşar. (...) Askerlerin üstlerine itaatleri sınırsızdır; (...)bir işaret verildiğinde ilerleyişe önderlik edecek olanlar usulca harekete geçer, diğerleri onu aynı sessizlikle izler; (...) 10.000 Türk öyle bir harekatta Hristiyan ordularındaki 100 adamdan daha az gürültü çıkartır. (...) Çeşitli deneyimlerime dayanarak Türkleri her zaman açık sözlü ve sadık, cesaret gösterme gereği doğduğunda bunda asla geri kalmayan insanlar olarak gördüğümü söylemem gerek.
İnsanın bir niyet ve düşünce ile anlam kazandığını düşündüm. Demek ki insanlar niyetlerine göre iyi veya kötü, güzel veya çirkin olabiliyorlar, eşyaya bakış açıları da buna göre oluşuyordu. Ruhlarını şeytana satanlar ile Rahman'a adayanlar da işte bu ince çizgi ile birbirinden ayrılıyordu. Birileri zamanı çoğaltıyor, diğerleri harcayıp tüketiyordu çünkü. Birileri iyi şeylerle hayata anlam katarken, diğerleri hayatın kötülüklerine tapıyordu.
Sayfa 102
286 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.