O'nu ne kadar çok zikredersen yüreğin o kadar genişler, kalbin huzur bulur, benliğini mutluluk kaplar ve vicdanın rahatlar. Çünkü yüce Allah'ı zikretmek demek; O'na güvenmek, O'na dayanmak, O'na yönelmek, O'nun hakkında hüsnü zan beslemek ve kurtuluşu O'ndan beklemek demektir. O, dua edildiği zaman çok yakındır. Nida edildiği zaman işitir, istendiği zaman verir. Bu yüzden, O'na yalvar, boyun eğ ve saygı göster. Dilinle daima O'nun mübarek ismini tekrarla, O'nu birle, O'nu öv, O'na dua et, O'ndan iste ve O'na istiğfar et. O'nun kuvvet ve kudreti sayesinde mutluluk ve emniyeti, sevinç ve nuru bulacaksın.
Bazen bir kitap sadece sayfalardan ibaret değildir. İçinde kendimizi, hayallerimizi ve korkularımızı buluruz. Jane Austen’in Gurur ve Önyargı romanı da benim için tam olarak böyleydi. Sanki bir dönem
Dedim nedir bu içindeki telaş?
Gökteki hilal yere inse
Değişecek mi eskide kalan anılar
Sorunlu değilim
Hâlen ölümle eşdeğer anıları iyileştirme çabası var
Geri gelmeyen şeyleri zihinde olumlamaktan şimdiye ve yarına odaklanamamak dünde yaşamak var
Bir kaç günün işte bir gün öncesine dönüp o iradeyi hissetmeye çalışmak var
Eskiden yalnız bir odada endişeden kalamamak geceleri bambaşka bir yerde uyuşan bile ufak bir seste acaba yine mi derken başka şehirde olduğunu hatırlamak
Sonra sabaha kadar ağlayıp her gün ayık olmamak var
Bakmayın benim için zor günlerdi herkes canlı cenaze gibiydi
Sonra bayılmamak için hep hareket halinde olmak var
Susmaktan korkunca hep daha çok konuşmak var
Güçsüzleştikçe içimde anlatmadığım bir şey kalmasın diye her şeyi ama her şeyi yazmak var
Ağrılar var bilmezsiniz bende tarif edemem zaten
Sonra manasızlık var işte nefes alıyorum
Nefes almak manasız
Düşündüğümü zannettikleri her boşluğa dalışımda asmıştım oysa kendimi
Ama ben hâlâ yaşıyorum
Ama ben hâlâ yaşıyorum
Ama bu bir hayaldi artık. İnsan ömrünün yarısı böyle hayallerle, düşlerle geçiyordu işte. Belki bu ormanlar, bu güzel hayaller yüzünden hayat bu kadar tatlıydı.
Sigarasının ucunda dua eder gibi susardı bir kadın.
Aralıktı her zaman kapılar; üşümek, huzuru beklemeye benzerdi.
Kırık plastik sandalyelerde, ben halının desenlerinde ararken çıkar