Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
İşte en mükemmel şiiri :D
İşim gücüm budur benim, Gökyüzünü boyarım her sabah, Hepiniz uykudayken. Uyanır bakarsınız ki mavi. Deniz yırtılır kimi zaman, Bilmezsiniz kim diker; Ben dikerim. Dalga geçerim kimi zaman da, O da benim vazifem; Bir baş düşünürüm başımda; Bir mide düşünürüm midemde, Bir ayak düşünürüm ayağımda, Ne halt edeceğimi bilemem.
415 syf.
10/10 puan verdi
AMOR FATİ :)
Hepimizin aldığımız kararlardan, olduğumuz yerden ve kişiden şüpheye düştüğümüz; ''Her şey çok başka ve güzel olabilirdi.'' dediğimiz anlar olmuştur. Belki de bazılarımız bütün hayatını bu keşke ve acabaların arasında geçirmiştir. Dr. Bruer de bu kişilerden biri. Yaşadığı yerin en saygın doktoru, zengin ve iyi bir ailesi var
Nietzsche Ağladığında
Nietzsche AğladığındaIrvin D. Yalom · Ayrıntı Yayınları · 202351,9bin okunma
Reklam
Ey Dâvud! Eğer bana sırt çevirenler onları nasıl intizar ettiğimi, onlara nasıl şefkat gösterdiğimi, onları günahı terk etmeye nasıl rızam olduğunu bilseydiler, bana olacak şevk lerinden ölürlerdi. Muhabbetimden azaları paramparça ola- caktı. Ey Dâvud! İşte benden yüz çevirenler hakkındaki ira- dem budur. Acaba bana yönelen hakkındaki iradem nasıldır? Ey Dâvud! Kulum bana en muhtaç olduğu zaman, benden kendisini müstağni gördüğü zamandır. Kuluma en fazla mer- hamet ettiğim zaman benden yüz çevirdiği zamandır. Benim katımda en büyük zamanı bana dönüş yaptığı zamandır
insanlar, Allah'ın marifetini taleb et- mekte, merkebine bindiği halde, merkebini arayan ve darb-1 mesel olarak gösterilen bir sarhoş gibidir.27 Açık nesneler is- tenildikleri zaman çetin olurlar, işte işin sırrı budur. Bina- enaleyh bu konu incelensin. Bunun için denilmiştir (Şiir): "Şüphesiz ki göründün. Hiç kimseye gizli değilsin; Ancak ayı tanımayan köre gizlisin! Fakat belirlilik içinde perdeli ol- duğun halde gizlendin. Acaba tanımakla perdelenen nasıl ta- nıyacaktır?"
Binaenaleyh sevgi, lezzetli şeye tabiatm meyletmesinden ibarettir. Eğer o meyl kuvvet- leşirse, ona aşk adı verilir. Buğz yorucu ve elem verici nes- neden tabiatın nefret etmesinden ibarettir. Bu kuvyet bu- lursa adına makt denir. İşte sevgi mânasının hakikatine esas budur ve bilinmesi lâzımdır.
3.cilt
578. İbni Mes'ûd radıyallâhu anh şöyle dedi: Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem yere bir dörtgen çizdi. Dörtgenin ortasına, onu bir kenarından keserek dışarı çıkan bir çizgi çekti. Ortadaki bu çizginin iki yanından ona doğru birtakım küçük çizgiler daha çizdi. Sonra çizgileri göstererek şöyle buyurdu: “Şu insan, şu da onu kuşatan (veya
Reklam
Ra'd Sûresi 27, 28. Âyetler
27. İnkârcılar, "Ona rabbinden bir mûcize indirilseydi ya!" diyorlar. De ki: "Allah diledi- ğini saptırır; kendisine yöneleni de gerçeğe ulaştırır." [Mekke müşrikleri Hz. Peygamber'in getirdiği mûcizeleri yeterli bulmuyor, herkesin kabule mecbur kalacağı bir mûcize istiyorlardı. Böyle bir mûcize ise imtihan amacını ortadan kaldıracağı için ilâhî hikmete uygun değildi. Onlarda gerçeğe ulaşma arzusu olmadığı için peygamberin getirdiği mûcizelere rağmen inatla inkârcılıklarını sürdürmüşlerdir. Allah Teâlâ tercihini bu yönde kullanan kimseleri zorla doğru yola iletmez. Bilâkis onları kendi iradeleri ve tercihleriyle baş başa bırakır, sapkınlıkları içerisinde bocalar dururlar. İşte Allah'ın dilediğini saptırmasından maksat budur. Nitekim yüce Allah âyetin son cümlesinde tercihlerini doğrudan yana kullananları hidayete erdireceğini haber vermektedir.] 28. Bunlar, iman edenler ve Allah'ı zikrederek gönülleri huzura kavuşanlardır. Bilesiniz ki gönüller ancak Allah'ı zikrederek huzura kavuşur. [Ayette doğru yolu arayanların nitelikleri anlatılmaktadır. Müminlerin gönüllerini huzura kavuşturan zikirden maksat Kur'an'dır. Bununla birlikte zikr "anmak" månasına da gelir; âyette bu mânanın yani dil veya kalp ile Allah'ın anılmasının kastedilmiş olması kuvvetle muhtemeldir. Allah'ın hidayete erdirdiği kimseler Allah'a ve Kur'an'a gönülden ve samimi olarak inanan, Kur'ân-ı Kerîm'i okumakla ve Allah'ı anmakla kalpleri huzur, ruhları sükünet bulan kimselerdir.]
Sayfa 251Kitabı okudu
Malum kitle bunu da görmezden gelir :D
Muhammed, Hatice’nin hediye ettiği Zeyd b. Harise adındaki bir köleyi, daha Mekke dönemindeyken, ilk Müslüman olanlardandır diye kendine evlat edinir. Ve kendi adını ona verir. O zamana gelinceye kadar Zeyd, kendi öz babasına nispetle Zeyd b. Harise olarak çağrılırken, Muhammed tarafından evlat edinildikten sonra, Zeyd İbn Muhammed diye çağrılmaya başlanır. Muhammed, onu halasının kızı Zeyneb ile evlendirir. Medine’ye göçten sonra, günlerden bir gün Muhammed, Zeyd’i ziyaret için evine gittiğinde kapıyı Zeyneb açar. Zeyneb’in görünüşü Muhammed’e hoş görünür. Bunun üzerine Zeyd karısını boşar ve Muhammed Zeyneb’le evlenir. Ancak, geçerli olan Arap geleneği, böyle bir evliliği haram saymaktadır. Çünkü, bu geleneğe göre Zeyd, kendisini evlat edinen Muhammed’in öz oğlu durumundadır. Onun adıyla çağrılmaktadır. Ve işte Muhammed’in Zeyneb’le olan evliliğini sağlayabilmek için Tanrı, bu Arap geleneğini değiştirdiğini bildirmek üzere şöyle bir ayet indirir: “(Evlat edindiklerinizi) babalarına nispet ederek çağırın. Allah yanında en doğrusu budur...” (Ahzab Suresi, ayet 5). Bu ayete dayalı olarak Muhammed, daha önce Zeyd’in adını “Zeyd İbn Muhammed” olarak değiştirmişken, şimdi onu kendi öz babası olan Harise’ye nispetle çağırmaya başlar ve adını eski şekline dönüştürüp “Zeyd b. Harise” yapar. Ayrıca da Zeyd’in babası olmadığına dair Kur’an’a, Tanrı’dan geldi diyerek, “Muhammed, sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası değildir...” (Ahzab Suresi, ayet 40) şeklinde ayet koyar.
Yine o kimse Hz. Peygamber (s.a.v.)'in dikkati çeken işlerine, Kur'an-ı Kerim'de zikredilmiş olup onun lisanı ile haber verilen ve hadislerde ahir zamanda zuhur edeceği bildirilen gayba ait şeylerin, dediği gibi çıktığına bakarsa zaruri ilim ile anlar ki o, aklın ötesinde bulunan bir duruma ermiştir. Kendisinde manevi bir göz açılmıştır ki onunla ancak Allah'a ermiş kimselerin idrak edebileceği, gaybı ve aklın eremeyeceği şeyleri görüyor; işte Hz. Peygamber (s.a.v.)'in doğruluğuna zaruri ilim tahsil etmenin yolu budur. Dene, Kur'an'ın manasını iyi anlamaya çalış, hadiseleri mütalaa et, bunu çok açık olarak anlarsın.
Sayfa 109Kitabı okudu
İşte görüşlerden birisi budur. İkinci Görüş: Nefsinde yokluk mertebesine varmayan bir kimsenin bakışıdır. Böyle kimseler de, iki gruba ayrılırlar. Bir grub ancak nefislerinin varlığını ispat edip, ibâdet edilecek bir Rab olduğunu inkâr etmişlerdir. Bunlar tepe- taklak olan körlerdir. Körlükleri iki gözlerindedir. Çünkü onlar gerçek mânada sabit olanı nefyetmişlerdir. O sabit olan da nefsi ile kaim ve her nefsi kesbettiğin- den sorumlu tutan ve her var olan kuvvetiyle var olan Kay- yum'dur. Onlar sadece bununla yetinmemişler, böylece ne- fislerini isbat etmişlerdir. Eğer onlar tanısaydılar, muhakkak bileceklerdi ki, kendileri var olmak hasebiyle varlık sahibi değildirler. Ancak onların varlıkları var edilmek hasebiyledir. Var olmak hasebiyle değildir. Var olanla var edilenin arasında fark vardır. Varlıkta ancak var eden vardır. Ve bir "var" var- dir. Binaenaleyh var olan haktır. Var edilen, nefsi bakımın dan mütalaa edilirse, bâtıldır. Var olan kaim ve kayyümdur.
Reklam
Dünya, sen böyle olduğun için böyle; bunun tersi olmaz. Sakın kaçma. Görünen, görünmeyeni tanımana yardım eder. Diğerleri, kendinde görmekten kaçındığın şeyleri ortaya çıkararak görmeni sağlarlar. Bendeki bütün bu şeyleri yansıtan nedir? İşte saygın bir insanın kendisine soracağı soru budur!
Sayfa 264
_Her şey algıdır. Herhangi bir şeyi itici ya da çekici kılan tamamen senin zihnindir. Karar veren faktör sensin. _Zihin, aldatıcıdır. Gerçekte ikilem yoktur. Gerçekte sorun yoktur. Hiç olmamıştır, hiç olmayacaktır. Zihinde sorunlar vardır ve sen gerçekliğe zihnin aracılığıyla bakarsın. Böylece gerçeklik sorunlu olur. _Sağlıksız bir zihinle ne
Binaena lesh marifetinin eksikliğiyle sevgideki hålin de eksilir. Sevginin eksikliği için amelin eksilir. İşte bu aslın beyanı budur.
Ahireti satıp dünyayı satın alanların hali
"Eğer biz dileseydik, herkesi elbette hidâyete erdirir- dik. Fakat benden (sâdır olan şu): "Cehennemi bütün cin- lerden, insanlardan muhakkak dolduracağım" sözü, hak olmuştur." (Secde: 13) İşte bahsi geçen bunlar, âhıreti verip dünya hayatını sa- tın alan ve alışverişinde zarar edenlerin tâ kendileridirler. Onları irşad etmeyi kasteden bir kimseye vahy lisanıyla, de- nildi: "Onun için sen, bizim zikrimize arka çeviren, dünya hayatından başkasını arzu etmeyen kimselerden yüz çe- vir. Onların ilimden erebil-dikleri (son had) işte budur." (Necm: 29-30)
İnanılmaz...Harika bir Yaklaşım
O tuz yıldan uzun bir süre önce en üzücü terapi hikâyelerinden birini duymuştum. Londra'daki çok sayılan ve korkulan Tavistock Kliniği'nde bir yıllığına hocalık yapıyordum. Orada ünlü bir İngiliz psikanalist ve grup terapistiyle tanıştım. Yetmiş yaşında emekli olan terapist bir gece önce uzun dönemli bir terapi grubunun son toplantısını gerçekleştirmişti. Çoğu on yıldan uzun bir süredir grupta olan üyeler birbirlerinde gördükleri çok sayıda değişiklik hakkında konuşmuşlar ve hepsi her şeye rağmen değişmeyen tek bir kişi olduğu konusunda uzlaşmışlardı: o kişi terapistti! Hatta, on yıldan sonra tamamen aynı kaldığını söylemişlerdi. Terapist bunları söyledikten sonra bana bakarak sözlerini vurgulamak üzere masaya vurdu ve en öğretmenvari sesiyle: "İşte, oğlum, iyi teknik budur," dedi. Bu olay aklıma geldiğinde hep üzüntü duyarım. Başka insanlarla, bu kadar uzun süre birlikte olup onlar tarafından etkilenip değiştirilmenize yetecek kadar önem taşımalarına izin vermemek çok üzücü. Hastalarınızın sizin için önem taşımalarına izin vermenizde ısrar ediyorum. Bırakın zihninize girsinler, sizi etkilesinler, değiştirsinler - ve bunu onlardan gizlemeyin.
759 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.