Ve daha sonra, yaldızlı ahşap bir Kanton heykelinin önünde (aslında geçen yüzyılda yapılmış bir kopyasıydı) durdular, heykel Marco Polo'yu şişman ve açık renk gözlü bir Çinli olarak tasvir ediyordu, başında dar kenarlıklı, basık bir şapka, ayaklarında aynırenk tahta pabuçlar vardı, ağzının iki yanına (yanaklarına doğru bükülmüş) yine siyah
Sayfa 139Kitabı okudu
Bakış Acısı
Hanife Mert Hanım'ın 4 bölüm 400 sayfadan oluşan #BakışAcısı eserini #okudum. Bu eseri okumadan önce #DüşBatımı eserini okumanızı tavsiye ederim. Her ne kadar ayrı eserler olarak algılansa bile birbirinin devamı olduğunu belirtmek isterim. ️️️️️️️️️️️️️️️️ Eser zamanlar arasında geçişlerle 1984 yılları ve 2004 yılları arasında zaman
Reklam
Chambord Kontu (V. Henri) olayını hatırlıyor musunuz? Bu da bir kral, lejitimist [iktidarın meşruluğunu soya dayandıran monarşi taraftarı]... İspanya'da Don Carlos'un yaptığı gibi, o da aynı dönemde Fransa'da iktidar arayışına girmişti. Hatta birbirlerini aynı aileden, aynı kökten sayabilirler, ama ne kadar farklı! Biri inançlarına
Sayfa 296 - 297, 298, 299,300, 301,302,303Yapı Kredi YayınlarıKitabı okudu
Anne baba olmak…
Çocukların arkadaşlarından,öğretmenlerinden,kardeşlerinden ve diğer aile fertlerinden işittikleri aşağılanmalar ne kadar büyük yaralar açarsa açsın,karşılarında en savunmasız,en tenkide açık hissettikleri kişiler anne-babalarıdır.Anne-babalar çocukların dünya merkezidir.Ve herşeyi bildiklerini düşündüğünüz anne-babalarınız sizin hakkınızda kötü şeyler söylüyorsa demek ki söyledikleri doğru olmalı.Annen sürekli “aptal” diyorsa demek ki sen aptalsın.Baban devamlı “beş para etmez şey” diyorsa demek ki sen değersizsin.Bir çocuğun söylenen sözlerden şüphe duymasını,söylenenleri sorgulamasını sağlayacak bakış açısı henüz gelişmemiştir.Bu olumsuz görüşler bir şekilde bilinçaltına depolandığında içselleştirilmiş oluyorlar.Özsaygı eksikliğinin temelini işte içselleştirme ,yani “sen aptalsın” cümlesini “ben aptalım”olarak değiştirime atıyor.
Sayfa 121Kitabı okudu
1. TESADÜF DİYE BİR ŞEY YOKTUR. Yaşadığımız her deneyimin ve hayatta karşımıza çıkan her insanın, bize bir mesajı vardır. Özellikle sorunumuz olduğunda, yanıtları bize verecek insanlarla karşılaşırız. Rastlantı yoktur. Ama bu rastlantılara nasıl yanıt vereceğimizi, bize iletilen mesajları algılayabilme kapasitemiz belirler. Yolumuza çıkan biriyle
Bir örnek vermek gerekirse, Avustralyalı ateist filozof Peter Singer 1983'te bir makale yayınladı. “Yaşamın Kutsallığı mı Yoksa Kalitesi mi?” başlıklı bu makalesinde, zihinsel engel veya Down sendromu gibi farklı gelişim sorunları bulunan bebeklerden kurtulmanın ahlaki bir sorun teşkil etmediğine vurgu yaptı. Ayrıca yaşamın kutsallığı olgusunu tartışırken bazı hayvanların yaşamlarının zihinsel engelli çocukların yaşamlarından daha değerli olduğu iddiasını savundu. Nitekim o şöyle diyor: “Örneğin ciddi engelleri olan bir çocuk ile insan dışındaki köpek yahut da domuz gibi hayvanları kıyasladığımızda, umumiyetle o hayvanların akıl, farkındalık, iletişim veya önemli sayılabilecek herhangi bir konuda -gizli veya açık bir şekilde- daha üst kapasiteye sahip olduklarını göreceğiz.”2 Singer, esasında bu sözleriyle, ateist bir hüviyete büründürüldüğü zaman Darwinizmin özünün tam olarak neye tekabül ettiğini ortaya koymuş oluyor. İşte ateist Darwinizmle beraber insan hayatının haysiyeti ve dokunulmazlığı bir yanılsama hâline geliyor. Aynı bakış açısı Steve Williams'ın sözlerinde de kendisini gösteriyor. Ona göre, anensefali (beynin bir kısmının bulunmaması) hastalığına sahip bir çocuğun bilimsel deneylerde kobay olarak kullanılması, zeki bir maymunun yahut da sağlıklı bir farenin kullanılmasından insanlık açısından daha iyidir. Çünkü bu çocuk (dikkat edin ceninden bahsetmiyor) acı hissetmemektedir.*
Reklam
14 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.