zaman diye hitap edilen vefasız, ne de tez geçti
hala yüreğimdeki çocukluk hevesleri bitmedi
ömür denilen yalancı dost, ne de tez terk etti
ne yazık ki ayrılık acısı daha sona ermedi
yaşam, elimden bir avuç kum tanesi gibi aktı
henüz gönlümün kanayan yarası dinmedi
bir yangın var, her geçen gün şiddetlenen
yanıyor yüreğim, söndürecek kemale ermedi
yanıyor yüreğim, bahtıma hicran düştü
hicran bir an dahi dinmedi
ölüm dindirir zannediyordum bu kahrı
bu öyle bir ıstırap ki, bir an dahi beni terk etmedi
“Ama beni yarın çağırsın yine çıkar giderim; bir köpeği çağırır gibi, ıslıkla seslense bile arkasından koşarım. Istırap mı? Onun verdiği hiçbir ıstıraptan korkmam. Ondan geldiğini bilmek bana yeter...”
aslında duygu ve ıstırap diye nitelendirdiğimiz her şey zayıf, acı dolu ve zavallı hissiyatlardı. bunlar çok aşırı da olsa, acıyla kıvranan insanın bedenini yok edemiyor.
Hayat denen bir şey vardı. Paralı parasız insanlar yaşıyorlardı. Kızıyorlar, gülüyorlar, ağlıyorlar, alâkadar oluyorlar, seviyorlar, ıstırap çekiyorlar, fakat yaşıyorlardı.