Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Acaba eserime bu ismi vermekte tam haklıyım diyebilir miyim? Sanmam. Çünkü batının türkiyeye karşı siyaseti ne zaman ahlaki oldu ki o ahlak şimdi çökmüş olsun. Batı politikasının gayesi hiçbir zaman ahlaki olmamıştır. Bilakis onun tek hedefi her zaman kazançtır ve hukuk yapan tek vasıtası da adalet değil daima kaba kuvvettir. Her devirde bu politikanın ana motorları dini ve maddi menfaattir. Ahmet Rıza'ya göre Batı'nın entelektüel başarıları ve bilimsel gelişmeleri "hümanist" ve pozitivist değil, ekonomik kazanımlara dönüştürüldüğünden toplumu geliştirmemişti: "Medeniyet köleliği kaldırabildi mi? Ne gezer, fakat onu daha rafine hâle getirebildi, o kadar." Buradan anlaşılacağı üzere, Ahmet Rıza Batı'yı kıskanıyor değildi, yenilgiyi peşinen kabullenmeye niyeti yoktu ama tavrı ilkesel bir güvensizlikten de kaynaklanmıyordu. Dolayısıyla "Batı'ya rağmen Batılılaşmayı" savunduğu söylenemezdi. Ahmet Rıza'nın Doğu-Batı ilişkisi meselesine bakışı yaşamak zorunda kaldığı kişisel güçlüklerin ve pozitivizmin yanı sıra déjeuners du mercredi'de tanışıp arkadaş olduğu Gustave Le Bon'un eserinden de etkilenmiş olabilir.
Sayfa 119Kitabı okudu
1839'da Mehmet Ali Paşa'ya karşı Osmanlı İmparatorluğu'yla ittifak kurduktan ve Rusya'nın Balkan Slavlarını desteklemek suretiyle toprak kazanma girişimlerinin önünü kesmeye çalıştıktan sonra İngiltere diğer herkesi aşağı gördüğü bir üstünlük kompleksine kapılarak, uygarlaştırma görevi kisvesi altında başka ülkelerin iç işlerine karışacak hatta askerî müdahalede bulunacak kadar ileri gitmiştir. Büyük Güçlerin Osmanlı Devleti'nin iç işlerine karışırken kendi çıkarlarını gözettiğinin bir kanıtı da özellikle Fransa ve Rusya'nın "Hıristiyanları kâfirlerin kökünü kurutmayı istemekle suçlanan softalardan koruma" bahanesiyle Osmanlı topraklarına giderek artan sayıda misyoner göndermesidir. Hatta Ahmet Rıza misyonerlerin çoğu zaman gayrimüslim azınlıklar arasında milliyetçi duygular uyandırmak için dini kullanarak ve böylelikle de eski yaraları deşerek uluslararası hukuku çiğnediğini belirtiyordu.
Reklam
Ahmet Rıza Batı'nın felsefi ve bilimsel başarılarına büyük hayranlık duyuyordu ama bu başarıları (ona göre) baltalayan ahlaksızlıklara kapılmasını eleştiriyordu: Bazı Avrupa ülkelerinin 19. yüzyıl boyunca uyguladığı ve sayısız askerî müdahaleye yol açan, saldırgan ve sömürgeci dış politikalara kızıyordu. Ahmet Rıza'ya göre Batı, başka
Mechveret'te Comte'un pozitivizmine atıfta bulunulduğu çok açıktır: Gazetenin ilk otuz iki sayısı ön sayfada süslü harflerle yer alan "Ordre et Progrés" [Nizam ve Terakki mottosuyla çıkmıştır. Ayrıca gazetenin tarihlendirme sistemi, 1789 Fransız Devrimi'yle başlayan ve (sayısı on üç olan) ayların adlarını insanlığın gelişimine en çok katkıda bulunan tarihî şahsiyetlerden alan Comte takvimini izliyordu. Mechveret'in 27 Frédéric 107 tarihinde çıkan ilk sayısı Jön Türk programını şöyle açıklıyordu: Biz hanedanı devirmek istemiyoruz, onu asayiş için gerekli bir unsur olarak görüyoruz. Bunun yerine barışçıl yollardan muzaffer olmasını dilediğimiz ilerleme fikrini yaymaya çalışıyoruz. Adımızı "İttihat ve Terakki" koymamızın nedeni de bu; şiddet kullanarak tavizler koparmak gibi bir niyetimiz yok. Şu ya da bu vilayette değil, imparatorluk sathında reformlar talep ediyoruz ve bu reformların tek bir milliyet lehine değil, Yahudiler, Hıristiyanlar ve Müslümanları da kapsayacak şekilde herkes lehine yapılmasını istiyoruz. Uygarlık yolunda göğsümüzü gere gere ilerlerken bunu Osmanlı unsurunu güçlendirerek yapmak istiyoruz. Doğulu köklerimizi korurken Batı'nın bilimini almak ve o bilimin milletimizin önderine rehberlik edecek, yolunu aydınlatacak unsurlarını devşirmek istiyoruz. Dış mihrakların Osmanlı'nın otoritesini yok sayıp iç işlerimize müdahale etmesini kesinlikle kabul etmiyoruz.
Ahmet Rıza bir gün kitapçıda dolaşırken pozitivizm halkında bir kitaba denk gelir, bu da hem Mechveret yayın çizgisinde kendini gösterecek hem de Jön Türk hareketine yansıyacak bir hayranlığın ve ömür boyu sürecek bir bağlılığın başlangıcı olur. Pozitivizm birçok açıdan Ahmet Rıza'nın özellikle insan topluluklarının rekabetten ziyade karşılıklı iyi niyete ve dayanışmaya dayanan kişilerarası ilişkilere doğru evrildiği ve doğa olaylarının dikkatli gözleme dayanan bir bilimsel değerlendirmeye tabi tutulması sayesinde insan sağlığının ve yaşam koşullarının giderek iyileştiği yönündeki inanç konusunda sosyal ve siyasal kanaatiyle örtüşüyordu. 19. yüzyılın ikinci yarısında imparatorluğa sosyalist fikirlerin girmesi de Ahmet Rıza'yı Comte'un özellikle bireye karşı kolektife değer vermesi bakımından sosyalizmle birçok ortak noktası bulunan mesajını almaya hazırlamış olabilir. Ahmet Rıza pozitivizmin diğer birçok yönünü de cazip bulmuş olmalıdır. Pozitivizm hem İslam'ı takdir ediyordu hem de katı değildi o yüzden dine kültürel bir unsur ve dayanak noktası olarak alan bırakarak Osmanlı İmparatorluğu'na uygulanması mümkündü.
Ahmet Rıza ile Prens Sabahattin'in görüşleri Tahtavî, Efgani ve Namık Kemal'in görüşlerine çok benzer. Bir teknoloji toplumu olarak Batı'yı örnek alma, Batı'da uygulanan ama aynı zamanda Osmanlı ve İslam geleneklerinde de yeri olan anayasacılığı savunma ve tarım, ticaret ve sanayide kalkınmanın ne kadar büyük önem taşıdığını vurgulama fikri, Jön Türk ideolojisinin temelleri arasındaydı. Dolayısıyla Ahmet Rıza ile Prens Sabahattin'in fikirlerinin gelişimi, Müslüman toplumların teşkilatını değiştirmeyi hedefleyen ve mevcut durum uyarınca o rahatsız edici "Devlet nasıl kurtarılabilir?" sorusunu yanıtlamaya çalışan farklı aktörlerin yer aldığı daha geniş bir sürecin ayrılmaz bir parçası olarak görülmelidir.
Reklam
334 syf.
8/10 puan verdi
·
19 günde okudu
İlksöz: Özgürlük de zor mücadelesi de... Abdülhamid tahttan indirilmiş, ikinci meşrutiyet ilan edilmiştir. Uzun süren baskı yönetiminden bunalan insanlar hem meşrutiyeti hem de meşrutiyeti getiren ittihatçıları büyük bir coşku ile karşılar. Ama kısa sürede hava değişir. Padişah yanlıları ittihatçılara karşı birleşir, güçlü bir muhalefet
Hüküm Gecesi
Hüküm GecesiYakup Kadri Karaosmanoğlu · İletişim Yayınları · 2022744 okunma
288 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
·
16 günde okudu
Vatan, Namus, İttihad: İttihad ve Terakki Niçin Tartışılmalı?
İmparatorluktan Cumhuriyet’e uzanan siyasal sürecin öncü kadrosu olan İttihad ve Terakki Cemiyeti’nin Türk siyasi hayatındaki izleri, aradan geçen bir asra rağmen hız kesmeden tartışılmaya devam etmektedir. Ne yazıktır ki günümüzde bu tartışmalar amacından çıkmış, dönemin bütün olumsuzlukları cemiyete yıkılarak İttihad ve Terakki Cemiyeti’ni
Vatan, Namus, İttihad
Vatan, Namus, İttihadHakan Boz · Timaş Tarih · 202435 okunma
1912 yılı sonunda yapılan, "dayaklı ve sopalı" seçim olarak adlandırılmış olan bu seçimde, muhalefet çok küçuk bir gruba indirgenmiş ve bir bakıma parlamento dışı bırakılmıştır. 270 İttihatçı üye karşısında, muhalefetlerin sayısı 15'i ancak bulmuştur. Bu seçimin özellikleri arasında Türkler dışındaki etnik unsurların tutumu önemlidir. Örneğin Ermeniler ikiye ayrılmışlardır: Hınçaklar Hürriyet ve İtilaf, Taşnaklar İttihat ve Terakki listelerine girmişlerdir. Yahudilerin oyları İttihatçılara gitmiştir. Öteki azınlıklar genellikle muhalefet saflarında olmuşlardır.
Dr. Nazım
Toplantı sırasında Kanun-i Esasi'nin yeniden yürürlüğe konulduğunu yani Meşrutiyet'in ilan edildiğini duyanlar hep bir ağızdan avazları çıktığı kadar haykırıyorlardı: YAŞASIN KANUN-İ ESASİ YAŞASIN TERAKKİ VE İTTİHAT CEMİYETİ!
Sayfa 76 - Kronik KitapKitabı okuyor
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.