Biz ki İstanbul şehriyiz,
Seferberliği görmüşüz:
Kafkas, Galiçya Çanakkale, Filistin,
vagon ticareti, tifüs ve İspanyol nezlesi
bir de ittihatçılar,
bir de uzun konçlu Alman çizmesi
914'ten 18'e kadar
yedi bitirdi bizi.
Mücevher gibi uzak ve erişilmezdi şeker erimiş altın pahasında gazyağı,
ve namuslu, çalışkan, fakir İstanbullular sidiklerini yaktılar 5 numara lâmbalarında Yedikleri mısır koçanıydı ve arpa
ve süpürge tohumu
ve çöp gibi kaldı çocukların boynu.
Ve lâkin Tarabya'da, Pötişan'da ve Ada'da Kulüp'te aktı Ren şarapları su gibi
İttihad-ı İslam ciddi bir şekilde son olarak İttihatçılar tarafından 1. Dünya
Harbi'nin başlangıcında, "cihad fetvası"yla kullanılmak istendi, fakat umulan
netice alınamadı. Daha sonraları ise bir ideal olarak, kültürel bir unsur olarak
algılanır oldu.
1908 değişiklikleriyle basın hürriyeti getirildi. Matbuat hürdü ama bir müddet sonra Galata Köprüsü üzerinde gazeteciler İttihatçıların fedaileri tarafından vurulmaya başlandı. Siyasi partiler yani fırkalar ve kulüpler, hatta amele cemiyetleri mantar gibi türedi ama gerçek anlamda bir tek siyasi parti vardı ki Balkanlar'ın komitacı geleneğinden geliyordu: İttihat ve Terakki Cemiyeti.
Cemiyet kısa zamanda her şeye hâkim oldu, ikinci seçimler "sopalı seçim" diye anıldı, bir müddet sonra hiç tahammül edemedikleri için meclisi tatil ettiler. İmparatorluk yıllarca "kanun kuvvetinde kararnameler" ile yönetildi. Tabii diktatör yönetimlerin kendine göre avantajları da vardır; bürokrasi, ordu ve eğitim II. Meşrutiyet yıllarında modernleşti. İttihatçılar vatanseverdi, bu onların hem gücüydü hem de hatalarının bir nedeni...
Kara Kemal ve Kara Vasıf Bey önderliğindeki İttihatçılar, Türk bayrağına sarılan Kuran'ı Kerim'e el basarak bağımsızlık mücadelesi yemini etmişler, Karakol Cemiyetini kurmuşlardı.
Hürriyet ve İtilaf Cephesi, İttihat ve Terakki'ye Karşı
Tehcire izin veren Diyarbakır Valisi Dr. Reşid'in cezaevinden kaçması bu çevreleri daha da saldırganlaştırdı. Yaptıkları mitingle bu kaçışı protesto ettiler. Sonunda bu kaçışla ilgili inanılmaz bir iddia ortaya attılar.
İttihatçılar darbe yapacak!
Vahideddin'in has paşası Ömer Yaver Paşa, İstanbul'daki İngiliz Yarbay Murphy'ye giderek, darbe olacağını, kesinlikle İstanbul'dan ayrılmamalarını rica etti. Murphy, Osmanlı paşasını gülerek dinledi.
Zavallı Yaver Paşa bilmiyordu ki, bu iddianın ortaya atılmasını sağlayanlar İngilizlerdi.
Darbe iddiaları üzerine yeni bir tutuklama dalgası başladı; 30 kişi daha sorgusuz sualsiz cezaevine kondu. Milli Kongre'nin başkanı Dr. Esat (Işık) gibi saygın ulusalcılar gece yarıları pijamaları, terlikleriyle evlerinden alındılar. İttihat ve Terakki'nin tüm mallarına el konuldu.
Sonra sıra subaylara geldi. İngilizler savaş tutsaklanına eziyet ettikleri iddiasıyla 23 subayın hemen tutuklanmasını istedi.
Ordunun önde gelen isimleri tutuklanınca, İngilizler bu kez bazı kurumların da "darbeyi planladıklarını" gündeme getirdi.
Bunların başında Enver Paşa'nın kurdurduğu istihbarat örgütü Müsellah Müdafaa-i Milliye vardı. Savaş döneminde Ingilizlere zorluklar yaşatan Osmanlı istihbarat örgütü küçültü- lüp etkisizleştirilerek Harbiye Nezareti'ne bağlandı.
Osmanlı'nın deniz kuvvetlerini güçlendirmek için kurulan Donanma Cemiyetleri, Bahriye Nezareti'ne bağlandı.
Jandarma, ordudan koparılarak Dahiliye Nezareti çatısı altına sokuldu.
Hürriyeti kazanan ittihatçılar, idareyi ele alır almaz hürriyete düşman kesilmişlerdi. Doğurduğunu yiyen kedi gibi, kendi ceninlerinin katil olacakları artık gün gibi aşikardı.