"Davetiyemiz iki kişiliktir. Çocuklara iyi uykular dileriz." yazılı davetiyeler ellerimize tutuşturulduğuna göre "çok, azdır" da. Kişi başı tabak başına ödenen tonla para vardır, açık büfe ikram vardır, bir Afrika ülkesini doyuracak kadar artık yemek vardır, ne gariptir ki, aynı aileden gelen üçüncü bir kişiye yer yoktur. Veya çocuklar için yapılacak basit bir organizasyona talip olmak yoktur. Ki o sırf "çocukluk yapıyor" diye istenmeyen çocuklar, o organizasyondan basit bir patates kızartması-pilav menüsüyle memnun ayrılacak yegâne pazarlıksız varlıklardır. Çünkü lüksü bizlerden henüz öğrenmemişlerdir.
- "Peki ama bu kadar çok babayı niye istiyorsun, Zezé?"
- "Geceleri odama gelip iyi geceler diyecek bir baba istiyorum. Başımı okşasın. Odama girdiğinde üstümü açtıysam usulca örtsün. Yanağıma, alnıma bir iyi uykular öpücüğü kondursun."
Bazen de televizyonun karşısına geçip uyku denilen meleğin gelip elimden tutarak beni yatağıma yatırmasını bekliyordum. Müşfik elleriyle üzerimi örtüp, iyi uykular öpücüğünü alnıma kondurduktan sonra gökyüzüne yükselmesini...
Saatler boyu televizyon izliyordum gece yarılarında. Ne izlediğim önemli değildi, sadece görüntüler vardı benim için. Onlarca kanal arasında zap yapıp duruyordum. Görüntüler, sadece görüntüler. Dünyanın her yerinden insan görüntüleri, taşıtlar, eşyalar, doğadan parçalar...
Rüya çoğu zaman, bizi asıl eylemi fiilen gerçekleştirmekten korur. Bu nedenle Platon'un formülü de bir üstada yakışır muazzamliktadir. " Başkalarının gerçekte yaptığı şeylere, onların sadece hayalini kurarak razı olanlar , iyi insanlardır."