Nietzsche bu bölümcede, insan denen hayvanın, varoluşuna bir anlam bulmaya yönelik temel bir ihtiyaç içinde bulunduğundan, kendine özgü bir hayvan olduğunu öne sürer. Yalnızca var olarak mutlu olamaz, yaşama bir erek ve değer yüklemek zorundadır. Bu gerçek, insanın tarihinin, başka insanları aydınlanmaya taşımaya çalışan (Buddha, İsa, Muhammet, Sokrates vb.) birçok önemli etik öğreticinin ortaya çıkışıyla karakterize edildiği anlamına gel­mektedir. Ama etik öğreticilerin unuttuğu şey, der Nietzsche, va­roluşun ereğine ilişkin öğretilerinin, zamanın doğası yüzünden, ka­çınılmaz olarak demode olacağı ve komik görüneceğidir. Kendisini de bu öğreticiler soykütüğünün içinde gördüğü açıktır. Kendi tarihsel uğrağının koşullarını, “iyinin ve kötünün ötesi” olarak ad­landırdığı geleceğin felsefesinin öğreticisi olarak tanımlamaya çalışır. Nietzsche, bizi verdiği derse inandırmaya çalışacak, ya­şamlarımızı dönüştürebileceğine ikna edecektir ve tarih üzerinde çok derin bir etkiye sahip olacağını ümit eder (bunun iyi mi yoksa sağlıksız mı olacağını söyleyemez, ayrıca böyle bir yargı, pek basit ve pek insancadır). Ama aynı zamanda, öğretisinin günün birinde yetersiz ya da yersiz bulunacağını ve insanların artık kendisini okumayı gereksiz bulacağı bir günün geleceğini de kabul eder. Ama öncelikle öğretisinin “zamanı” gelmelidir.
Modern dönemde tarihi yapan değil, yazan kurar. Bu anlamda bizâtihi tarihin kendisi modern insan için müze kurrmaktan ve maketler oluşturmaktan çok da farklı değildir. Antık Yunan ve Roma'nın ne olduğu, Doğu'nun, Batı'nın, fetsefenin, sanatın, düşüncenin, ileri ve gerinin, iyi ve kötünün ne anlama geldiği, bugünden tanımlanır ve belirlenir. Bir film senaryosu yazılır gibi tarih yazılır. Kimlerin insan, kimlerin vahşi olduğu belirlenir. Roller dağıtılır. İyi adam, kötü adam hepsi bellidir. Mısır, İran, Çin, Hint, Kızılderili, Afrikalı, İslam, Hıristiyan ve Yahudi tarihi gerçeklikleriyle tarihin dışına atılırken, modem insana göre yeni bir hafıza inşâ edilir. Yeni tanımlar eski gerçekliklere giydirilir.
Reklam
Bazı filozoflar da, iyi ya da kötünün nesnelerinin bizatihi kendilerinde var olduğunu ileri sürmekle birlikte, iyi ya da kötünün zorunlu olarak Tanrı’yla ilişkisinin olmadığını, bu anlamda ahlâkın otonom olduğunu savunmuşlar ve insan aklının iyi ya da kötüyü bulabileceğini ifade etmişlerdir.
Bu ikisinin IQ 160 falan
Spinoza, Kötülük kategorisi altında topladığımız her şeyin, zehirlenme, hazımsızlık, hastalık gibi, ilişkileri bozan, birleşimleri çözen olgular olduğunu belirtir ve İyi ya da Kötü yerine yararlı ve zararlıyı geçirmeyi önerir, tıpkı Nietzsche'nin şu sözleriyle anlatmak istediği gibi: "İyi ve Kötünün ötesi, en azından, yararlı ve zararlının ötesi demek değildir."
Sayfa 77 - Yapı Kredi YayınlarıKitabı okudu
Sağlık Psikolojisine Doğru
İnsan sağlığı ve hastalığı üzerine yeni bir anlayış doğuyor. Bu anlayış öylesine heyecan verici ve olağanüstü olasılıklara gebe ki, henüz sınanmamış ve onaylanmamış, yani bilimsel bilgi olarak benim senmemiş de olsa kamuoyunun önüne bu konu ile çıkma isteğime karşı koyamıyorum. Bu anlayışın tem el varsayımları: 1. Her birimizin biyolojik
“Bir şeyi saklamanın en iyi yolu, onu herkesin görebileceği bir yere koymaktır.” “İp çok ama ben uçlarını bulamadım.” “Bir kadının sezgileri, bazen en mantıklı çıkarımlardan bile daha değerli olabilir. Karmaşık beyinleriyle ard arda sıraladıkları senaryoları mutlaka dikkate alın. Bunlar sizi hiç tahmin etmediğiniz sonuçlara
Reklam
17 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.