KADINDAN NOT-2 Sana başaramadığını anlatacağım şimdi, iyi dinle. Senin için Döktüğüm her gözyaşını kendi ellerimle silerken birazda içimden sildim seni, bıraktığın her yarayı kendi ellerimle sardıkça unuttum seni. Şimdi iyileşiyorum, kendime geliyorum. Sana sarıldığım her günden nefret ettikçe, kendime sarılmanın güzelliğini keşfettiğim her günle gurur duyuyorum. Gitmek böyle olur işte adam! Gitmek hak ile olur, ilk giden sendin ama gitmeyi hak eden sen değildin. Son giden benim. Ama gitmeyi hak eden de benim. Ben büyük gidenim adam! Sen küçük bile gidemeyensin… Neyse! Ne diyebilirim ki artık sana, ağlattığın kadar gülemeyesin...
İyileşiyorum Çoğun gitti azın kaldı Akıl küçüklerden başlar silmeye Kalp büyüklerden...
Reklam
Sıcak bir temmuz akşamında, Selim’in arabasıyla küçük bir İstanbul turu yaptılar. Önce Ataköy sahili, ardından Haliç... Pierre Loti Tepesi’nde çaylarını içtikten sonra, Bukre, Eyüpsultan Camii’ne gitmek ve dua etmek istediğini söyledi. “Artık iyileşiyorum sanki Selim. Dua için gidelim” dedi.
IYILESIYORIM...
Zor zamanlardı...Odama geçip, kendimi bile kendimden saklayarak ağladığım zamanlardanbahsediyorum... Ağlamak, her zaman rahatlamakti benim için, Çünkü biliyordum ki ; ben ağlarken ne kadar rahatliyorsam , ağlatanlarda birgün o kadar rahatsizlanacakti... Düştüm dediğim her yerde , biraz daha ayaktaydım ve tek başına sildiğim her gözyaşında , ilâhi adaleti hatırladım... Şimdi mi.. ? Düzeliyor artık bir şeyler ve ben kendime geliyorum... Ağlatip giden herkesin, ağlayarak geri döndüğünü görüyorum... Bu arada birşey hatırlamak istiyorum... Onsuz yaşayamam dediğim kim varsa , Onlarsız daha bir güzel yaşıyorum... Bu cümleyi benden çok duyacaksınız artık....IYILESIYORUM....!! ~ Ibrahim ÇOBAN ~
Bak Eva, ümit etmek garip bir şeydir. İnsan bir sabah vakti bir yol boyunca yürüyüp sevdiği kimseye o yolda rastlayacağını ümit edebilir. Ona rastlar mı? Hayır. Neden rastlamaz? Çünkü sevilen kimse o sabah ya bir işle meşguldür, yahut da başka yerdedir... Ben dağlarda yaşlı ve kör bir Lâponla tanıştım. Elli yaşından beri gözleri hiç görmüyordu, yetmişini aşmıştı. Ama o, zaman geçtikçe daha iyi gördüğünü sanıyor, fikrince görmesi muntazam bir şekilde düzeliyordu. Bir aksilik olmazsa birkaç sene içinde güneşi görebileceğini umuyordu. Saçları henüz siyahtı ama gözleri bembeyaz. Çadırında oturmuş tütün içerken, bana kör olmadan önce gördüğü çeşitli şeyleri anlatırdı. Sert ve sıhhatliydi, duyarlığı bir yana bırakmış, yıpranmamıştı; ümidini kaybetmemişti. Gideceğim zaman beni geçiriyor, bana çeşitli yönleri gösteriyordu. Şu taraf güney, diyordu, şu taraf kuzey. Önce şu yönde yürü, aşağı dağa indin mi şu yöne sap! diyordu. Zerre kadar yanlış yok, cevabını veriyordum. Lâpon memnun gülüyor: "Bak!" diyordu. "Kırk, elli sene önce ben bunları bilmezdim; demek ki şimdi o zamanlardakinden daha iyi görüyorum, zamanla daha da iyileşiyorum." Sonra eğiliyor, çadırına giriyordu; yeryüzündeki vatanına, çadırına giriyordu. Yine eskisi gibi, birkaç sene içinde güneşi muhakkak görebileceği ümidiyle tekrar ateşin başına oturuyordu... Eva, ümit dediğin pek tuhaf bir şey. Meselâ ben şimdi geziniyor, bu sabah yolda rastlayamadığım o kimseyi unutacağımı ümid ediyorum.
Nietzsche, delirmeden birkaç gün önceki notlarında şöyle diyordu: ''Sanırım iyileşiyorum'' Oysa bütün 19. yy. hastaydı.
Reklam
575 öğeden 551 ile 560 arasındakiler gösteriliyor.