2016'da dünya algım Brexit ve Trump'la, Avrupa'da yayılan milliyetçilik ve dar görüşlülük dalgasıyla, terörist saldırılarıyla tepetaklak oldu. Hemen sonrasındaki dönemde yetişkin edebiyatının bana faydası olmadı, ne yapsam kar etmedi. Kitapların yapabileceklerine dair inancımı tazeleyen şey çocuk edebiyatıydı. Yaşı kaç olursa olsun, kulak veren herkese anlatılan o eski hikayeler -İzlanda halk masalları, Grimm masalları- imdadıma yetişti. Bu hikayeler, her şeyin sonu gelmiş gibi hissetsem de aslında öyle olmadığını söylüyordu. Bencilce ihtiraslar, kırıcı hırçınlıklar, yanlış anlamalar, iktidar hırsı, budalalık, iyilik, tutku öteden beri vardı. Peri masalları bütün insani kusurları dolaylı da olsa zaten bünyesine katmış ama hiçbir zaman sessiz bir umutsuzluğa gömülmemişti
Yani peri masalları öteden beri değişim geçirerek günümüze ulaştı. Fakat günümüzde Britanya'da, doğrudan küçük çocukları ve özellikle de kızları hedef alan Disney yapımı filmler -ki bunların ilki 1937 tarihli Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler'di- sayesinde prenses hikayeleri olduğu yere çakılı kaldı. Bu filmler bizi, peri masallarının sadece kurdeleli küçük çocuklar için olduğuna inandırdı. Disney'in güncel piyasa değeri 200 milyar doların üstünde; yani İzlanda, Fas, Namibya ve Kırgızistan'ın gayrisafi yurtiçi hasılasının toplamından daha fazla. Bu hikayelerden muazzam kar ediyorlar; kamuoyu gözünde kendi anlatılarının ilk sıradaki yerini korumak için çok güçlü finansal gerekçeleri var. Yeniden anlatılan masallar her yıl tekrar tekrar yayımlanıyor ama bunlar Disney yorumlarının kültürel otoritesine dair algımızda henüz bir değişim yaratmadı. Bu hikayeler, baskın anlatının yerini almayıp, o öyküyü çarpıtan "dış metinler" (''para-text") olarak okunur. Ve kültürel anlamda hayırduamızı bir noktaya kadar hep baskın anlatı alacaktır. Spufford'ın söylediği gibi, "bize 'bir zamanlar bir prens vardı,' diye anlatılırken, bir zamanlar bir prens olmasını (bir yere kadar ve kısmen de olsa) haklı çıkarmadan bunu yapamazlardı. Kendini yoktan var eden ve böyle olduğunu ilan edebilecek kadar sağlam duran herhangi bir şey kendini bize kabul ettirir . . . Hikayelerin gücü ve tehlikesi de burada yatar."
Kendi dünya şampiyonları bile yıllar önce söyledi.
Bugünlerde daha da vahşi davranıyorlar.
Onların tutuşacağı günleri bekliyorum 🔥🔥🔥
Not:
Bobby Fischer kimdir?
Gelmiş geçmiş en iyi 3-5 satranç oyuncusundan biri (kimilerine göre en iyisi) ve Amerika'nın gelmiş geçmiş en iyi oyuncusu. Bu gibi sözlerinden sonra hakkında arama kararı çıkarılmıştır. İzlanda onu sahiplenmiştir.
"Bakın, kimse anlamıyor, kimse.
ABD ve İsrail Filistinlileri yıllardır katlediyor ve herkese pislikmiş gibi davranıyorlar.
ABD kahrolsun, ABD’yi korkudan tutuşmuş halde görmek istiyorum."
(DİKKAT SPOİLER İÇERİR!)
Evett.
Saat 1.37 sıcağı sıcağına okuduğum son sayfalarını meraktan adeta koparırcasına okuduğum bir Jules Verne klasiği. Ayrıca yazarın okuduğum ilk kitabıydı.
Kitap Almanya'nın normal bir kentinin sıradan bir evinde başlıyor. Sıradanlığına nazaran bir Profesörün Jeoloji müzesi denebilecek bu evde Kitap boyu kendisinin gözünden olaylara şahit olacağımız Axel, amcası Profesör Lidenbrock ile beraber yaşıyor. Bu ikilinin hayatı bir gün Profesörün eline geçen gizemli bir elyazması ile değişmeye başlar çünkü uzun uğraşlar sonucu çözdükleri bu el yazması kendilerinden 300 yıl önce yaşamış bir Simyacı'nın dünyanın merkezine nasıl ve nereden gittiğini anlatıyor. Çılgın ve dahi Profesör Lidenbrock aynı şeyi yapmak ve dünyanın merkezine ulaşma isteğiyle yeğeni Axel ile başlangıcı İzlanda'da olan ve dünyanın derinliklerine ve kadim sırlarının gömülü olduğu yer altının karanlıklarına giden büyük bir maceraya atılıyor.
İçerisinde bir çok Jeoloji, biyoloji ve Fizik terimleri olduğu için her ne kadar -pek bildiğim alanlar olmadığı için - okuduğum bazı yerleri anlamasam da kitaptan hiç kopmadım ve Jules Verne'in hayal gücüne hayran kaldım. Yeri geldi karanlık dehlizlerde insan yalnızlığını tecrübe ettim yeri geldi ıssız derinliklerde yol aldım.
Yazarın bir diğer klasiği olan Denizler altında 20.000 fersah isimli kitabını okumam için de bu eser güzel bir hazırlayıcı oldu.
2010-2014 yılları arasında yürütülen Viyana merkezli Dünya Değerler Araştırması " İşler kıt olduğunda erkeklerin iş sahibi olma hakkı kadınlarınkinden daha fazla olmalı."ifadesi karşısında bazı tepkiler aldı. İzlanda'da halkın yüzde 3.6'sı aynı fikirdeyken Mısır'da bu oran yüzde 99.6 idi.Bu farkın nedeni nedir? Geçmiş 200 yılın verilerini dinden savaşa ve petrolün varlığına varıncaya kadar her şeyi inceleyen yazarlar bir grup ülkede toplumsal cinsiyet eşitsizliği ile ilişkili kilit unsurun her nasılsa belli bir tarım teknolojisinin kullanılmaya başlanması olduğunu buldu: saban. Saban kullanma geleneğine sahip bir toplumda yetişen bireyler cinsiyet eşitsizliğini sadece yurtlarında sürdürmezler göç ettiklerinde bile bu onlardan ayrılmaz.
İncil, bir grup içi ahlakı planıdır ve soykırım yapma, başka grupları köleleştirme ve dünya hâkimiyetini ele geçirme talimatlarıyla tamamlanmıştır. Fakat, İncil, hedefledikleri ya da cinayet, acımasızlık ve tecavüz gibi kötülükleri övmesi yüzünden şeytani değildir. Çoğu antik metin böyledir, örneğin İlyada destanı, İzlanda efsaneleri, antik Suriyelilerin hikayeleri ve Mayaların antik yazıtları. Fakat kimse İlyada destanını ahlakın kaynağı olarak pazarlamaz. Sorun burada yatar. İncil insanların yaşamlarını nasıl sürdürmeleri gerektiğini gösteren bir rehber olarak pazarlanır ve alıcı bulur. Ve açık ara farkla dünya çapında tüm zamanların en çok satan kitabıdır.
Hadi İzlanda bir dereceye kadar, yakın zamanda orayla ilgili bir dokümanter seyretmişti; ama Pensilvanya nereden çıkmıştı? Kim bilir ne çağrıştırmıştı.
Jeopolitik açıdan burada 'hata marjı' olarak bilinen kilit bir ölçüt vardır. Bu bir ülkenin hata yapma payını göstermek tedir. Hata marjı ikiye ayrılır: Karşılaşılan tehlikenin tipi ve sahip olunan gücün boyutu. Bazı ülkelerin çok az hata marjı vardır. En küçük dış politika detayları üzerinde takılıp kalır lar ve bu yüzden yanlış bir adımın felakete yol açabileceğini düşünürler. Küçük boyutları ve bulundukları yer itibariyle İsrail ve Filistin'in çok büyük hata marjı yoktur. Diğer yan dan İzlanda'nın hata marjı daha büyüktür. Küçük olmasına rağmen geniş bir bölgededir.