Tipkı görünen yıldızları kesinlikle inkaredip direten inatçı bir kör ve kaynaşan dünyayı ne çağıran ne de cevapveren hiç kimsenin bulunmadığı ölüler şehri zanneden bir sağır gibidir.İşte dinî duygudan mahrum olan kimse de böyledir. Görünmeyeni inkår eder. Metafizik konular ve dinî sahneler karşısında köpürür ve aslainanmaz. Kalpleri dehşete düşüren, gönülleri incelten ve gözleri yaşartanbüyük harikaları varın siz kıyas edin.
"Ölüye hiçbir yara ıztırap vermez."
Varlığımıza en yakından hitap eden dil, bize en mahrem muallim, ıztıraptır. “Iztırap çekmiyenin hiçbir şey bilmediği” hakikatini aydınlatan hâdiseler, her günkü hâdiselerdir.
Hayrat ve hasenätta görüldüğü gibi Osmanlı da şefkat ve mer- hamet, hayvanlar ve bitkilere kadar uzanmıştır. Hayvanları ve bitkile ri himayede bütün Osmanlılar, adeta bu hususta kurulmuş mevhum bir müessesenin gönüllü üyesi gibidirler.
Ez-cümle:
a. Hayvanlara haddinden fazla yük taşıtmak känûnen yasaklanmıştır. Zabıta kuvvetleri bu yasağı ihlal
"Servet, hırslar, muvaffakiyetler, bu da ne? Bir çanak çirkef için iki it hırlaşıyor; kazanan bir şey bulmıyacak. Bu mahrum, ümitsiz kalanlar, yalnız ihtiyarlıyanlar, sade duyularının hizasından aşağı inemiyerek hazlarının büyüsü içinde yaşayıp ölenler değil, bunlar en iyiler, en çok duyanlar, en çok bilenler, muzaffer hareket adamları, veya ateşli beyinler, incelmiş sanatkâr ruhlardır. Bunlar, içinde doğru bir tek çizginin bulunmadığı, hattâ aydınlığın bile kırıldığı bir dünyada yaşamaktan ıztırap çektiler."