Jack Bohem

Jack Bohem
@jackBOHEM
Sıkı Okur
Karadeliklere aşık... Kitap , kedi , satranç , go , rubik küp , fotoğrafçılık , kaykay , kick boks , fizik , mısır tarihi . . .
ANADOLU ÜNİVERSİTESİ FELSEFE - İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ SOSYOLOJİ
Eskişehir
Eskişehir, 24 January
911 reader point
Joined on July 2018
Nerdesin? Sana baş kaldırmışım işte; Karanlık içindeyim, ışığın nerde? Cenneti ibadetle kazanacaksam Senin ne cömertliğin kalır bu işte?
Reklam
Babam, bana ve kardeşlerime şunu öğretmiştir: Mübarek kişiler yaşlandıkça sadece kendi denklerine tahammül eder, akılsızın kahrını çekmezmiş . Aklı büyük olanın yalnızlığı da büyük olurmuş. ‘Huysuz ihtiyar’ deyimi de bu yüzden gerçekmiş. Çünkü insanların çoğu her zaman ahmak olarak yaşamayı bilerek, isteyerek tercih edermiş,”
hiçbir şey imkânsız değildir oğul. zor, insanın zayıf iradesinin öteki adıdır aslında.

Reader Follow Recommendations

See All
bazen normal bir çocuk olsaydım beni daha çok seveceklerini düşünüyorum. normal, uyumlu, sevimli bir çocuk olsaydım, onları bir arada tutabilirdim. o kadar sevimli olurdum ki, ‘bunu biz yaptık!’ diye gururlandıklarından ayrılamazlardı.” burak sonunda konuşmaya karar verdi. “kendini suçlama. illa birini suçlayacaksan evrimi suçla.” yüzümü buruşturup ona baktım. “evrimi mi?” “evet. eğer insanlık, yüzyıllar içinde doğa şartlarına uyum sağlamak için kambur duruşunu düzeltip iki ayak üstünde dik durmasaydı, annenin gebelik süresi daha uzun sürecekti. ve biz, yeryüzünün en güçsüz yavruları olarak dünyaya gelmeyecektik. böylece annemiz bize daha az bakmış olacak ve biz ona daha az bağlanmış olacaktık. sonuç olarak, ebeveynlerimiz bizi bırakıp gidecek kadar boktan olduklarında, bunu şu anki kadar sorun etmeyecektik.” keyifle yüzüme baktı. “gördün mü, hepsi evrimin suçu.”
epiktetos, önce insanın hayvanlarla bazı ortak yönleri olduğunu, fakat insanın kendisini etkileyen şeylerin farkında olmasının, onu hayvanlar karşısında üstün kıldığını vurgular. sonra da insanın sahip olduğu bu bilgeliğe veya bilinç durumuna dayanarak huzura, mutluluğa ulaşabileceğini savunur. mutluluğun formülünü o, şu sözlerle
Reklam
insan için en temel erdem bilgeliktir. bilgelik ise insanın kendisini doğanın ayrılmaz bir parçası olarak görmesiyle ve doğanın seyrine ayak uydurmasıyla elde edilir. insan kendisini dünyanın gidişinden sıyırıp ayıramadığına göre, yapılacak en iyi iş dünyanın gidişini olduğu gibi benimsemektir; olup biten her şeyi tam bir tevekkülle zorunlu ve yararlı kabul etmektir. doğanın akışına müdahale etmeye kalkışmak, birtakım sonuçları değiştirmeye çalışmak boşuna olduğu gibi, yanlış olup insanı mutsuzluğa sevk eder. fakat insan doğal düzene boyun eğerse, dünyanın gidişini olduğu gibi benimserse, kendisini gereksiz sıkıntı ve tedirginliklerden kurtarır. bilgelik, vuku bulan her şeyi kalben onaylamayı öğrenmekte ve böylelikle de haz ve tutkular karşısında olduğu kadar, acı ve engellenme duyguları karşısında özgür olabilmektedir. başka bir deyişle, insan için yapılması gereken şey, istikrarsızlık ve dengesizlik kaynağı olan akıldışı veya akla uygun olmayan duygular, tutkular karşısında, bağımsızlığını kazanmaktır. bu bağımsızlığa giden yol ise bilgelikten geçer. ınsan kendisini bu olumsuz duygulardan kurtarabilirse ya da stoacıların apathia adını vermiş oldukları duygusuzluk haline ulaşabilirse, bilge insana özgü olan dinginlik, huzur ve mutluluğa kavuşabilir. zira yalnızca bilge insan rolünün ne olduğunu bilebilir...
"Sokrates’i severim, Platon’u ondan daha çok severim, fakat hakikati herkesten daha çok severim” diyerek Akademi’den ayrılıp kendi yolunda ilerlemenin imkânlarını aramıştır Aristoteles.
Nora çoklu evrenlere dair epeyce şey okumuştu ve Gestalt psikolojisinden de biraz anlıyordu. İnsan beyninin dünyaya dair karmaşık bilgileri filtreden geçirerek indirgediğini, mesela insanın bir ağaca baktığında sonsuz karmaşıklıktaki sayısız yaprakla dalı “ağaç” denen şey olarak gördüğünü biliyordu. İnsan olmak, dünyayı sürekli indirgeyerek anlaşılabilir ve basit bir anlatıya dönüştürmek demekti. İnsanın gördüğü her şeyin birer indirgeme olduğunu biliyordu Nora. İnsanlar dünyayı üçboyutlu görüyordu. Bu da bir indirgemeydi. İnsan en nihayetinde sınırları olan, her şeyi genelleyen, otomatik pilotta yaşayan, zihnindeki dolambaçlı yolları düzleştiren bir yaratıktı ve tabii ki bu yüzden sürekli kaybolup duruyordu. “Saniye ibresini saniyenin ortasındayken göremeyişimiz gibi,” dedi Nora. “Efendim?” Nora, Hugo’nun kolunda analog bir saat olduğunu gördü. “Denesene. Göremiyorsun. Beyin algılayamadığı şeyi göremiyor.” Hugo saatine bakarak başını salladı...
Joe, “Kediler fazla itaatsiz,” derken, tam Nora’nın hatırladığı abisi gibiydi. “Köpekler hadlerini bilir.” “Özgürlüğün temelinde itaatsizlik yatar. İtaat edenlerden ancak köle olur.” Joe’nun aklı karışmış gibiydi. “Nedir bu? Alıntı falan mı?” “Evet. Henry David Thoreau. Bilirsin, en sevdiğim filozof.”
Umudumuz onda, yani hakikat kitabında ... - Bi tane kitap ne yapabilir ki ? Devasa camiler inşa eder Numune kardeşim, muazzam kiliseler diker, okyanuslar dolusu kan döker, kan dindirir, milyarlarca hayatı karartır, milyarlarcasını aydınlatır ...
Reklam
Gözlüklerin katkısını yadsıyamam fakat sol kulağımın yokluğunu büyük ölçüde hissediyorum . Patlamanın tam olarak neye neden olduğunu bilmiyorum ama derin ve telafisi mümkün olmayan bir iz bıraktığından eminim . Neyse . Eve dönersem, o kadar zengin olacağım ki, benim yerime işitmesi için birini bile tutabileceğim ...
-Öğrenmek bir yığın kitabı raflara dizmek midir, yoksa artık işe yaramayan ne varsa hepsini bir yana bırakıp hafifleyerek yoluna devam etmek mi ? Raflarda onca paraya satın aldığım, okumak, notlar almak için onca zaman harcadığım kitaplarım duruyordu . Kişiliğim, eğitimim, gerçek öğretmenlerim . -Kaç kitabın var ? Diyelim binden fazla . Büyük
Onca şey yaşadın hayatında . Çingenelerden, çöldeki erenlerden onca şey öğrendin… Pek öyle sayılmaz . Hem öğrenmek nedir ki: Bir sürü bilgi edinmek mi, yoksa hayatını değiştirmek mi ?
Ellerinde bir haritayla dolaşan yabancı bir çift, Athena’ya bir yer sordu . Athena da, oraya nasıl gideceklerini çok ayrıntılı bir biçimde, ama tamamen yanlış tarif etti . Onlara söylediğin her şey yanlıştı ? Önemli değil . Kaybolmalarını istedim, ilginç yerler keşfetmenin en iyi yolu kaybolmaktır ...
Herkes bana mutluluğun ulaşılmaya değer tek hedef olduğunu öğrettiği halde neden mutluluğu aramıyorum ? Neden hiç kimsenin gitmediği bir yoldan gitmenin riskini göze alıyorum ? Kaldı ki, mutluluk nedir ? Mutluluğun aşk olduğunu söylüyorlar . Oysa aşk mutluluk getirmez, hiçbir zaman da getirmemiştir . Tam tersine, sürekli bir kaygı durumudur aşk, bir savaş meydanıdır; kendi kendimize sürekli olarak acaba doğru mu yapıyorum diye sorduğumuz uykusuz gecelerdir . Gerçek aşk, vecd ile istiraptan oluşur . Peki, ya huzur . Yüce Anamıza bakalım, hiçbir zaman huzur içinde değildir . Kış yazla savaşır, güneşle ay hiçbir zaman bir araya gelmez, kaplan köpekten korkan insanı kovalar, köpek fareyi kovalayan kediyi kovalar, fare de insanı korkutur . Para mutluluk getirir . İyi de o zaman, yüksek bir hayat düzeyi sağlayacak parayı kazanan herkesin çalışmayı bırakması gerekirdi . Oysa insanlar o kadar para kazanınca eskisinden de tedirgin bir duruma geliyorlar, her şeyi kaybetmekten korkuyorlar sanki . Paranın parayı çektiği doğru . Yoksulluk mutsuzluk getirebilir, ama para ille de mutluluk getirmez . Hayatımın büyük bir bölümünü mutluluğu arayarak geçirdim, oysa şimdi zevkin peşindeyim . Zevk sevişmeye benzer, başlar ve biter . Haz almak istiyorum . Hoşnut olmak istiyorum, ama mutluluk başka . Artık o tuzağa düşmüyorum . Birtakım insanlarla bir aradayken o önemli soruyu sorarak onları kışkırtmak istiyorum: Mutlu musunuz ? Hepsi de, Evet, mutluyum, diyor . O zaman şunu soruyorum: Ama daha fazlasını istemiyor musunuz ? Daha ileri gitmek istemiyor musunuz ? Hepsi de, Elbette, diye yanıt veriyorlar . O zaman da, Demek mutlu değilsiniz, deyiveriyorum . Hemen konuyu değiştiriyorlar .
183 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.