Okur olma yolunda ilerleme kuralı pek çok güçlük barındırır ki bunlardan biri de
şudur: Yetişkinliğe geçişle birlikte gitgide daha karmaşık kitaplara yönelmek gibi bir yol izlerseniz, ölüm döşeğinde Finnegan Uyanması ya da yapısökümcü düşünce yönteminin kurucusu Fransız kuramcı Jacques Derrida'nın bütün eserleriyle kendinizi eğlersiniz.
Kuralın bir diğer güçlüğü, çocuk edebiyatını ıskartaya çıkarmasıdır. Günahı boynumuza; bence böyle yaparsak, yetişkin gözüyle okuduğumuzda farklı bir simya yakalayacağımız zenginliklerle dolu bir mücevher kutusunu ıskartaya çıkarmış oluruz.
İnsan ancak "öteki"sini tümleyicilik oyunundan dışlayan sınırlar çizerek kendine insan adını verir: yani doğanın, hayvanlığın, ilkelliğin, çocukluğun, deliliğin, tanrılığın saflığını...
Jacques Derrida adlı filozof
elli iki yaşında kalkmış
Pascale Ogier'yle birlikte,
Ken McMullen'in yönettiği
'Ghost Dance' adlı bir filmde rol almış.
Bundan dört yıl sonra da
kolları sıvamış, Peter Eisman'la birlikte
Villette Parkı projesini tasarlamış.
Bu kadarla da kalmamış,
bu tarihten sonra mimarlık
üzerine çalışmak istediğim tez için, ilgili bütün kitapları tekrar baştan okumam gerekiyor; anlaşıldı. anahtar kavramlar: postmodern çağda mahremiyet ve eros dönüşümü, şeffaflık ve yorgunluk toplumu, dekonstrüksiyon, tüketim toplumunda kötülük problemi, simülarklar ve simülasyon. yazarlar: jacques derrida, byung-chul han, jean baudrillard, hannah arendt, alain badiou, jean-luc nancy, emmanuel levinas, girorgio agamebn, gilles deleuze.
Her şey önce geçim sağlamaya indirgenir ve insan bununla çevresini oluşturan her şeye tutunur. Her şeye bağlıdır, bağlı olduğu her şey de onu ne olmaya zorlamışsa o [şey] olur...
«Zira biriyle başbaşa olamayışa karşı benim fantezim her zaman yemek yiyerek okumak oldu. Bende eksik olan şey toplumun ikamesi (supplemerıt). Sayfaları ve lokmaları sırasıyla gövdeye indiriyorum; sanki kitabım da benimle birlikte yemek yiyor.»
İlk tarihler, ilk söylevler, ilk yasalar manzumdular: nazım, nesirden önce bulundu; bu ister istemez böyle olacaktı, çünkü tutkular akıldan önce konuştular.
Kuşlar cıvıldar, yalnız insan 'ırlar' [şarkı söyler]; hiçbir şarkı veya senfoni yoktur ki, işitilir işitilmez "burada bana benzeyen biri var" denmesin.
Resim çoğu kez ölüdür, cansızdır; sizi bir çölün ta dibine götürebilir ama sesli imler kulağınıza çarpar çarpmaz, size kendinize benzeyen bir varlığı haber verirler; bunlar sanki ruhun organlarıdır ve size yalnızlığı betimlerken bile orada yalnız olmadığınızı söylerler...