Uzaklaşıp gitmekte ustayımdır. Reddedilmek insana reddetmeyi öğretir. Evimden ayrıldım, annemle babamdan, hayatımdan. Kendime başka yerde ev ve yaşam kurdum, hem de kaç kez. Kaçaktım hep. İyi de, şu yükü hissetmek neden bana dayanılmaz geldi peki? Taşıdığım neydi? Şimdi anlıyorum geçmişin ılgım misali eriyip gitmediğini. Geleceğin, gözle görülmese bile ağırlığı olduğunu. Bizler geçmişle geleceğin yerçekiminde yaşarız. Büyük bir enerji gerektirir bu, yerçekimine karşı koymak için ışık hızında güç tüketiriz. Kaçımız kendi yörüngemizden kurtulmuşuzdur? Hayatımızı yöneten özgür irade ve kendi kendine yetme gibi süslü kavramlarla kendimizi kandırırız. Kendi mucizemizi kendimizin yaratabileceğine inanır, piyangodan çıkan ikramiye ya da Bay Doğru sayesinde yepyeni bir dünyaya kavuşacağız diye bekleriz. Eskiler yazgıya inanırlardı, çünkü herhangi bir şeyi değiştirmenin herkes için zor olduğunu anlamışlardı. Geçmişle geleceğin çekimi öyle güçlüdür ki, şimdiki zaman ikisinin arasında sıkışıp kalır. Ana babamızdan kalıtım yoluyla aldığımız ve bizim davranışlarımızla yeniden sahneye çıkan kalıplar karşısında elimiz kolumuz bağlıdır. Bu yüke katlanılmaz.