“Fakat hepsinden çok,” dedi Clarisse,
“insanları izlemeyi severim. Bazen bütün gün
metroya biner, onlara bakar ve onları dinlerim.
Yalnızca kim olduklarını, ne istediklerini ve
nereye gittiklerini kestirmek isterim. Bazen
lunaparka gider, gece yarısı şehrin sınırında
yanştıklarında jet arabalara binerim. Onlar
sigortalı olduğu sürece polis pek ilgilenmez.
Herkesin on binlik sigortası olduğu sürece,
herkes hayatından memnun. Bazen gezinirim ve metrolarda insanları dinlerim. Ya da büfelerde dinlerim ve biliyor musun neyi?”
“Neyi?”
“İnsanlar hiçbir şey konuşmuyorlar.”
“Hayır, konuşmaları gerek!”
“Hayır, hiçbir şey konuşmuyorlar.
Çoğunlukla, arabaların, elbiselerin ve yüzme
havuzlarının isimlerini sayıyorlar ve ne kadar
harika olduklarını söylüyorlar. Hiç kimse
diğerlerinden farklı bir şey söylemiyor. Çoğu
zaman kafelerde, şaka makinalarıyla oynarlar ve çoğunlukla aynı şakalardır ya da müzikli
duvarın ışıkları yanar ve tüm renkli şekiller aşağı yukarı iner çıkar, fakat sadece renkler, soyut hepsi. Müzelerde hiç bulundun mu? Hepsi soyut. İşte, şimdi olanlar bunlar.