Kitap bittiğinde kafamda 2 soru canlandı. Martin şöhretten önceki Martin Eden olduğu için sevilseydi sonuç olarak emellerine ulaştıktan sonra Ruth ile hayalindeki o "mutlu" evliliği yaşayabilecek miydi?
Martin'i asıl üzen şey onun şöhretten önce yazdığı kitaplarının ve bilgisinin farkına geç varılması bu sebeple yalnızca ününün sevilmesi miydi yoksa yüreğindeki yaratıcı coşkun ateşinin artık amacına vardığı için zayıflayarak sönmesi mi?
Sanırım birkaç gün kafa gündemim Martin Eden olacak. Bu kitabı da neden bu kadar geç okuduğumu bilmiyorum. Ama iyi ki şu anki farkındalığım ve ruh halimle okumuşum.
Eskiden hayallerimin gerçekleşmesi için bir sürü çabalar, dilekler, dualar ne gerekiyorsa yapardım. Ama şimdi yolun sonundaki sandalyede oturmak değil de o yolda koşmak daha çok heyecan veriyor. Adına gerçeklik dediğimiz şeyin çok da matah bir şey olmadığını yaşadıkca deneyimledim. Bir noktada korkutucu geliyor. Çünkü şuna alışıyorsun:
-ee şimdi n'olcak? Ne oldu şimdi? Hayallerindeki kadar mutlu musun hâlâ?
Hedonik adaptasyon artık bedeni ele geçirmeye başlıyor ve başkaları için mükemmel, ulaşılması imkansız olan şey sana dünyanın en sıradan olayı gibi görünüyor.
Bir de Jim Carrey'in bir sözü dolaşıyor şuan kafamda. "Dilerim herkes bir gün zengin ve ünlü olur ve hayalini kurduğu her şeye kavuşur; böylece aranılan esas cevabın bu olmadığını anlar."
Peki cevap ne?
Martin EdenJack London · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 202389,9bin okunma
Dikkat edin inanmak, ümit etmek değildir. Ümide inanmam çünkü ümit dilencidir. Ümit ateşin içinden yürür, inançsa ateşin üstünden atlar. Bugün başarı kapısından geçerken iki seçeneğiniz olacak "sevmek" ya da "korkmak" Sevmeyi seçin ve korunuzun sizin mutluluğunuzu almasına izin vermeyin
Şule Gürbüz
Sanat tarihçisi, saat tamircisi, şair, felsefeci, tiyatrocu, hikayeci...
cercisanat.com/dergi/1/sule-gu... dergisindeki söyleşisinde der ki:
"İyi yazan herkes biraz şair, biraz felsefeci, biraz mistik, biraz hikâyeci… olabilmek, bunların kamil bir karışımı olmak zorundadır." Kendisi de öyle bir isim.
Zaman
Toplumumuz yalın kelimelerden ziyade yavan kelimeler ile inşa edilmekte. Kariyer yapacağım diye bir cümle duymuşsunuzdur. Herkes bu kariyer yapmanın heveslisi. İş hayatında yaşanan sıkıntıların baş unsurlarından. Önü ve ardı boş bırakılan yalnızca bir meslek dalında ileri seviyeye geçişi tanımlayan bir kelime. Çok yavan. Yavan diyorum çünkü bu kariyer yapma meselesi hangi ahlaki değerlere bağlı? Bizi kariyer yapmaya teşvik eden ana unsur ne? Para mı? İtibar mı? Kontrolsüz hırsı içinde barından bir cümle öbeği. Her kelimenin yavanlaştırıldığı günümüz de maalesef büyük çoğunluğu, hiçbir ahlaki değeri içinde barındırmadan, para, itibar için hırslarının gölgesinde, birçok ahlaki değeri göz ardı ederek meslek hayatlarını icra ediyorlar. Oysa ki bizim kariyer hedeflerimiz de Allah'ın bizler için koyduğu ölçüler göz ardı edilmeden Allah için olmalıydı, olmalı. Kariyeri bir savaş unsuru olarak görüp, düşmanımın düşmanı dostumdur, savaşta her yol mubahtır anlayışı ile perçinlenmiş kariyer hedefi, kariyer noktasında ulaşılmak istenilene götürse de orada kalıcı olmak ahlaki değerler ile mümkündür. İnsanlığın yitirildiği her arayış yanında hüsranı getirir. Jim Carrey'e isnat edilen sözde dendiği gibi: Sürekli söylerim, keşke insanlar hayal ettikleri zenginliğe ve şöhrete kavuşsalar ve ondan sonra da gerçekten istediklerinin bu olmadığının farkına varsalar.