Romanın Rusya Ukrayna çatışmasına benzerliği, "öldürmeye yeltenen ve ölmek üzere olan belli olduğu halde, tarafları karşılıklı silahlı mücadeleye iteleyen kimdir" sorusunun cevabıdır. Sovyetler Birliği çöktükten sonra ABD, NATO'yu kullanarak tamamen Rusofob, yani Rus düşmanı bir politika izleyip Rusya'yı batıdan NATO ile doğudan da Taliban ve benzeri Müslüman hareketleriyle kuşatma altına almaya çalışmaktadır. Eski Demir Perde ülkelerini derhal NATO üyesi yapmakla kalmayıp, SSCB'den ayrılan Baltik ülkelerini de hemen NATO şemsiyesi altına almıştır. SSCB 1962 senesinde Küba'ya füze sistemleri yerleştirmeye kalktığı zaman Başkan John F. Kennedy, Rusya'yı nükleer savaşla tehdit etmiş, büyük İngiliz matematikçi ve filozof Lord Bertrand Russell'dan yaptığının insanlık düşmanlığı olduğunu, tüm dünyayı tehdit ettiğini söyleyen sert bir telgraf almıştı. Halbuki o dönemde İstan- bul yakınlarında, Alemdağ'da Amerikan roketleri yerleştirilmişti bile. Yani SSCB'nin yaptığı ABD'nin yaptığına bir karşılık vermekten ibaretti. Lord Russell o zamanki SSCB Politbüro Başkanı Kruşçov'a da bir telgraf yollayarak Amerikan kışkırtmalarına cevap verilmemesinin insanlığın geleceği açısından önemini vurgulamıştı. Lord Russell bir telgrafi da zamanın Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri U Thant'a yollayarak ABD'nin kınanmasını tavsiye etmişti. Sorun, Rusların son derece akılcı bir davranış sonucu geri adım atmalarıyla o zaman çözülmüştü.
Merhabalar!
"EN DEĞERLİ VARLIĞINIZ KENDİNİZSİNİZ!"
Sayfa 26
İncelemeye böyle başlamak çok güzel hissettirdi. Sadece böyle başlamak değil elbet, kitabı okumak bile mükemmel derecede keyif vericiydi.
Tanıdığınız ve bildiğiniz bu yazarı yinede tanıtmak istiyorum.
21 Eylül 1947 yılında Amerika Portland Maine’de dünyaya gelmiştir. Tam adı
ABD başkanı Abraham Lincoln, bir demokrat parti militanı tarafından öldürüldü. Japon imparatoru Yoshihito 1923 yılında bir komünist, ardından da 1924'te Koreli bir bağımsızlık yanlısı tarafından planlanan saldırılara hedef oldu. Başkan John F. Kennedy'i kimin öldürdüğü bilinmiyor, ancak katilin bir anarşist olmadığını varsayabiliriz. 1994 yılında Burundi ve Ruanda başkanlarını taşıyan uçak bir füze ile havada imha edildi. Yine burada da anarşist bir saldırı söz konusu değildi. Amerika Birleşik Devletleri'nde kürtaj hakkına karşı çıkan bir hareketin militanları kürtaj kliniklerini ateşe verdi, hemşireleri ve doktorları öldürdü, fakat kimse Hıristiyanları teröristlerle bir tutmadı. Milliyetçiler devlet başkanlarını öldürdüler, bombalar kullandılar, ama milliyetçilik terörizmle özdeşleştirilmiyor.
“Hayat bisiklete binmek gibidir. Dengede kalmak için, hareket etmeye devam etmen gerekir.” Albert Einstein, Bilim İnsanı
“Bisiklet turu dediğin, mutsuzluktan kalkan bir uçuştur.” James E. Starrs, Bilim İnsanı
“Bir bisiklet alın. Kesinlikle pişman olmazsınız, şayet yaşarsanız.” Mark Twain, Yazar
“Keyifsiz olduğunda, günün karanlık göründüğünde,
Hitler'in hitabet becerisini keşfetmesi bir altı ay kadar sonra gerçekleşti. Winston Churchill'in ölümünden kısa bir süre önce, John F. Kennedy onun "İngiliz dilini taarruza geçirdiğini" söylemişti. Adolf Hitler'in de aynısını halkın konuştuğu Almanca için yaptığını söylemek abartılı olmaz. Tabii ki, 1940'ta Churchill eski bir değeri -İngiliz gururunu- harekete geçiriyordu, ancak Hitler görece yeni bir şeye hitap ediyordu: Almanların intikam hissi. 1921 gibi erken bir tarihte şöyle demişti: "Nefret! Nefret bizim talihimizdir!" Sürekli bunu tekrarlıyordu. Üç yıl içinde, bu adsız sansız, mahzun, sıradan eski asker NSDAP'nin (Nationalsozialistische Deutsche Arbeiterpartei), yani Alman Nasyonal Sosyalist İşçi Partisi'nin lideri oldu. Hem liderlik ve hem de hitabet yeteneğine sahipti. Kasım 1923'te o ve partisi, milliyetçi bir devrime liderlik edebilecek kadar güçlü olduklarına karar verdiler; bu hareket Münih'ten başlayıp Almanya'nın neredeyse tamamına bir hafta, belki de günler içinde yayıldı. Parti milislerinin başındaki Hitler, şehir merkezine doğru yürürken coşkulu kalabalıklar tezahürat ediyordu. Ama Münih'in muhafazakâr otoriteleri onu durdurmayı tercih ettiler. Bazı takipçilerine polis kurşunları isabet etti. Hitler kolundan ciddi bir yara alarak yere düştü. Sonuçta tutuklandı ve mahkemeye çıkarıldı. Mahkemede bazı yargıçların sesini bastırdı ve onları köşeye sıkıştırdı. Mein Kampf'ın büyük bölümünü hapisteyken yazdı. Bir yıl sonra serbestti.
- "Barış konserleri" verdiği sırada, John Lennon'u vuran Amerikalı'nın, "onu çok seven bir hayranı" olmadığını , olamayacağını ... ;
- John F.Kennedy'i öldürdüğü iddia edilen adamında "iki gün sonra" öldürülmesinin hiç normal bir olay olmadığını, olamıyacağını ... ;
- Filistin'in lideri Yassir Arafat'ı "tedavi etmek üzere" Fransa'ya götürdüklerinde, oradan sağ çıkmayacağını, çıkamayacağını ...
(...)
- USA'lı dostlarımızın Okyanusun ortasında Guantanamo Üssü adını verdikleri bir adada tutukluları çeşitli ülkelere mensup esirlerin "neyin esiri" olduğunu bizim kafamızın basmayıp, bize göre bunların olsa olsa ''hiç bir şeyin esiri" olmayıp, insan üzerinde deneme yapmak üzere (vahşete ba kın!) getirilmiş "kobay"lar olduğunu ve bu kişileri seçmekte de bayağı özen gösterilmiş olup, hemen ölüp gitmesinler diye de, kendi özel komandolarından bile daha boylu, poslu ve sıhhatli insanlardan seçmiş olduklarının bizim gözümüzden kaçmadığını;
- Ve aslında, bütün bunları çözmenin hiç zor olmayıp, sizin "iyimser bir kişi" olduğunuzdan dolayı, akşamları TV'nizden gördüğünüz her şeye inandığınızı;
Evlerindeki şeytan kutularının büyüsüne kapılmış olduklarını,
(...) şu, Pasifik Okyanusunda 300 bin kişiyi öldüren Tsunami hikayesinin "Allahın işi" olduğuna, beni bir tek Allahın kulu inandıramaz! İyi mi?
"Sağdan soldan Estarabim" işte benimkisi ...
Her insanın gitmeye hakkı vardır, onu kalmak için ikna etmesi gereken ülkesidir - koca koca laflar etmeye meraklı siyasetçiler ne derse desin. "Ülken senin için ne yapabilir diye sorma, sen ülken için ne yapabilirsin, onu düşün." Milyardersen, üstelik kırk üç yaşında ABD başkanı seçilmişsen bunu söylemek kolay! Ama ülkende ne çalışabiliyor, ne tedavi olabiliyor, ne barınabiliyor, ne de eğitim alabiliyor, ne özgürce oy kullanabiliyor, ne görüşlerini ifade edebiliyor, ne de sokaklarda dilediğin gibi dolaşabiliyorsan, John F. Kennedy'nin bu meşhur sözü kaç para eder ki? Beş para etmez!
John F. Kennedy'nin 1961 yılındaki başlangıç görevine başlama töreninde söylediği gibi: "Asla korkuyla müzakere etmeyelim. Ama müzakere etmekten de asla korkmayalım."
John F. Kennedy Havaalanı'na indiğinde altmış kadar destekçisi ellerinde "Hoş geldin Malcolm Kardeş" yazılı dövizlerle onu selamladılar. Malcolm, Stanleyville katliamından ABD hükümetini ve Kongo'daki Moise Tshombe rejimini sorumlu tutmakta gecikmedi. Bu "feci sonuçları" doğuran şey, diye ekliyordu Malcolm, Johnson'ın finanse ettiği, Tshombe'nin paralı askerleriydi. Amerika'nın Kongo'ya müdahalesini, bir kez daha kışkırtıcı bir dille "tavukların tünemek üzere kümeslere dönmesi" diye nitelendiriyordu..